Latin Amerika’nın en uzun soluklu silahlı mücadelesi şüphesiz FARC ve Kolombiya hükümetleri arasında gerçekleşti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yükselişe geçen komünist hareket, farklı coğrafyalarda farklı formlarda ortaya çıktı. Küba’da bir devrim formuyla karşımıza çıkan komünist hareket, hemen yanı başındaki Kolombiya’yı da etkileyerek buradaki güç dinamiklerinin şekillenmesini sağladı. Böylelikle Latin Amerika halkı da silahlı direniş hakkını kendinde meşru gördü.
Kolombiya özelindeki bu meşruiyet arayışının dayanak noktası, esasen ülkedeki toprak reformu taleplerine dayanıyor. Çünkü Kolombiya kırsalında bulunan topraklar neredeyse bölgedeki tek geçim kaynağıydı ve bu toprakların tamamına yakını %2’lik bir elit kesimin elinde bulunuyordu. Bu kesim ise topraklarını elbette köylülerle paylaşmak istemedi. Dolayısıyla köylüler, topraklardan eşit derecede yararlanmayı kendilerine meşru bir hak olarak görmeye başladı.
Toprak reformu üzerinden “köylü devrimi” gayesi barındıran FARC, kırsal temelli mücadele pratiği ile Türkiye’deki TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu) ile benzerlik göstermekte. Türkiye ise hem sosyolojik hem de demografik yapısı gereği oldukça çeşitlilik barındıran bir coğrafya. Bunun olağan sonucu olarak; bir yanda ulusların kendi kaderini tayin hakkı için kırlarda silahlanan gruplar, diğer yanda Türkiye’deki rejimin değişikliği için metropollerde örgütlenen silahlı yapılar doğdu. Bu da komünist hareketin, farklı coğrafyalarda farklı formlarda görünmesinin bir başka tezahürüydü.
Kolombiya’da kırsal pratiği daha çok FARC sahiplenirken, ELN ise akademik ve entelektüel desteğe dayanan bir başka silahlı örgüt olarak ortaya çıktı. Başlarda öğrenci hareketi gibi görünen ELN, rahipleri de yanına alarak zamanla bir “şehirli devrimci hareket”e dönüştü. FARC ile hem pratikte hem de muhtevada farklılık barındıran ELN, uzun yıllar boyunca orduyla çatışmalara girmiş ve ciddi kayıplar vermiştir.
Latin Amerika kırlarında yürütülen bu mücadele, halkta çeşitli tepkilere yol açmış; ideolojik ayrılıklar nedeniyle FARC ve ELN zaman zaman karşı karşıya gelmiş, hatta aralarında silahlı çatışmalar yaşanmıştır. Örneğin, 2005 yılında Arauca bölgesinde çıkan bir çatışmada her iki taraftan da onlarca militan yaşamını yitirmiştir. İnsan hakları örgütlerinin, özellikle Robert F. Kennedy Human Rights ve Human Rights Watch gibi yapıların raporlarında; bu örgütlerin çocuk savaşçı kullandığı, zorla silah altına alma ve sivilleri kaçırma gibi çok sayıda hak ihlaline karıştığı tespit edilmiştir. 2013 RFK raporu, ELN’in yerli topluluklara yönelik şiddetini ayrıntılarıyla belgeleyen önemli kaynaklardan biridir.
2010’a gelindiğinde ise FARC ile Kolombiya hükümeti arasında barış müzakereleri başladı ve 2016’da imzalanan barış anlaşmasıyla bu süreç meyvelerini vermeye başladı. Görüşmelerin merkezinde iki temel konu vardı: Eski militanların topluma entegrasyonu ve silahlı çatışmalardan dolayı yerinden edilen sivillerin eski yaşam alanlarına dönmesi. Bu noktada önemli bazı yapısal sorunlar dikkat çekti. Örneğin, militanların sivilleşme süreci için kurulan “Reincorporation and Normalization Agency”, yeterli kaynak ve altyapı sunamayınca birçok eski FARC üyesi işsizlik, dışlanma ve suikast tehditleriyle karşı karşıya kaldı. 2019 itibarıyla barışa destek veren 300’ün üzerinde eski militanın öldürülmesi, sürecin kırılmaya ne kadar elverişli olduğunu gösterdi. Aynı şekilde hükümetin toprak reformu vaatlerini büyük oranda yerine getirmemesi, halkta yeniden güvensizlik yarattı.
Türkiye bağlamında ise, benzer dinamikler süregelmekte. Kırsal ve kentsel alanda farklı sosyal taleplerin varlığı, kalıcı barış arayışlarını komplike hale getiriyor. 2013-2015 yılları arasında başlatılan çözüm süreci, tıpkı Kolombiya örneğinde olduğu gibi umut vaat etmişti. Ancak süreç, şeffaflık eksikliği nedeniyle çöktü. “Akil İnsanlar Heyeti” gibi girişimler toplumun bazı kesimlerini sürece dâhil etmeye çalışsa da, diyalog ortamı yeteri kadar genişletilemedi. Çözüm süreci sonrası yaşanan çatışmalarda ciddi anlamda hak ihlalleri yaşandı ve davalar geçtiğimiz senelerde Avrupa insan hakları mahkemesine kadar taşındı. Kolombiya örneğinde olduğu gibi, burada da sorun yalnızca silahsızlanma değil de inşanın yeniden nasıl olacağıydı.
Sonuç olarak, silahlı mücadeleler tarih boyunca toplumsal adaletsizliklerin vücut bulmuş hâli oldu. Kolombiya örneği bize gösteriyor ki barış imza ile değil de güvenli inşa ortamını yaratmakla da bir bütün.Kalıcı barışın sağlanması için toplumdaki tüm kesimlerine yönelik kapsayıcı çözümlerin hak temelli olabilmesi çok önemli. Latin Amerika’dan Türkiye’ye, dünyanın pek çok bölgesinde yaşanan bu barış süreçleri, insanların barışa ve onurlu bir yaşama duyduğu özlemin de ayrıca apaçık bir göstergesi.