Siyaset sahnesinde sert tartışmalar, millî meseleler ve dış politika çıkışları gündemi belirliyor gibi görünür ancak seçmen sandığa giderken cebindeki eksilmeyi unutmaz.

Son günlerde MÜSİAD, TİM, TÜMSİAD ve ASKON başkanlarının Merkez Bankası’na yönelik faiz indirimi çağrıları yeniden gündeme oturdu. Kimi ölçülü adımlardan, kimi cesur indirimlerden bahsetti. Her biri farklı tondan konuşsa da ülkenin gündemi aynı notada birleşiyor: Nefes Alamıyoruz. İş dünyası bunu derken, aslında üretimin canlanmasını değil, bir nebze nefes almayı talep ediyor. Çünkü yüksek faiz, yatırımcının da tüketicinin de dayanabileceği boyutta değil. Krediler pahalılaştıkça üretici stok yapıyor, tüketici beklemeye geçiyor. Bu da bir ekonomik durağanlık buhranı yaratıyor.

Tüm bunlar yaşanırken Türkiye gündemini belirleyen şey genellikle televizyon tartışmalarındaki yüksek sesler, parti liderlerinin grup toplantılarından yaptıkları polemikler ya da sosyal medyadaki trend topicler gibi görünüyor. Oysa sokaktaki seçmenin gündemi, çok daha sessiz ama çok daha derin bir yerden yankılanıyor; MUTFAKTAN… Etin kilosu, kira artışı, kredi kartı borcu, okul masrafı… Vatandaşın bu gerçek gündemlerinin hiçbirinde ideoloji yok, dış politika yok; doğrudan yaşamsal gerçeklik var. O yüzden ki yarın seçim olsa seçmen davranışını ne kimlik siyaseti ne de ideolojik kutuplaşma belirleyecek. Onların davranışını pazara gittiğinde karşılaştığı etiketler, alım gücünün düşüklüğü belirleyecektir.

Siyaset sahnesinde sert tartışmalar, millî meseleler ve dış politika çıkışları gündemi belirliyor gibi görünür ancak seçmen sandığa giderken cebindeki eksilmeyi unutmaz. Çünkü ekonomik sıkıntılar vatandaşların siyasal algılarını şekillendirmektedir. Bu algıların körüklenmesinde medya önemli bir etken olunca siyasetin dilinde öfke, kamusal tartışmada kutuplaşma kaçınılmaz olur. Rasyonel tercihler yerini duygusal tepkilere bırakır. Kim daha iyi yönetir? sorusu yerine, kim bizi anlıyor sorusunu sorar seçmen. Krizin daha da derinleşmesi halinde, seçmen kendine benzeyene sarılacaktır. Yani sözün özü ekonomi, bir ülkenin sadece para politikası değil, aynı zamanda seçmen davranışlarının da belirleyicisi.

Aslında bugün Türkiye’nin gerçek gündemi, ülkenin faiz politikasından çok daha büyük bir meseleye işaret ediyor: vatandaşın geçim derdi. İş dünyası faiz indirimi beklerken, seçmen maaşının yetmediği bir ayı daha nasıl çevireceğini hesaplıyor. Özetle siyasetçiler seçmenin cebine dokunmadan gönlüne ulaşamayacakları bir dönemin içindeler. Bu bağlamda ekonomik meseleyi salt para politikası görmemeli, insani bir güven meselesi olarak ele almak gerekiyor. Faizi düşürmekle değil, güveni yükseltmekle başlayan bir ekonomi anlayışı gerek siyasetçiler için.