Türkiye, bugünlerde eşi benzeri görülmemiş bir demokrasi krizi yaşıyor. Muhalif olanından muhalif olmayanına kadar herkes bu krizden etkileniyor, çünkü neye yorumlanacağı belli olmayan kaotik bir hava hâkim. Ne iktidarın günü gününe uyuyor ne de muhalefetin…
Son günlerde gündemin merkezinde CHP İstanbul İl Kongresi ve bu kongreye yönelik açılan iptal davası var. Daha önce dokuz kez reddedilen iptal talepleri, onuncu seferde kabul edildi ve mahkeme, ara kararla İstanbul İl Yönetimi’ni görevden aldı. Böylece Gürsel Tekin’in başını çektiği kayyum heyeti devreye girdi. Bu durum da bir anda parti içi demokrasi kavgasına dönüştü.
Siyasi partiler, Siyasi Partiler Kanunu’na tabidir ve iç işleyişleri esasen parti tüzüğü ile düzenlenir. Mahkemeler, parti içi demokrasiye yönelik şikâyetlerde son merci olabilir; ancak burada alınan tedbir kararının, dokuz kez reddedilmiş bir talebin ardından kabul edilmesi siyasi saiklere uymuş hukuk ile doğrudan ilintili olduğu söylenebilir.
Gürsel Tekin, hemen mahkeme kararının uygulanmasını isteyip soluğu İstanbul il başkanlığında almıştı. CHP İstanbul Milletvekili Ali Gökçek katıldığı bir programda Gürsel Tekin’in içeriye asla polis girmeyeceğini söylediğini fakat ardından binaya polisler eşliğinde girdiğini ve kapalı alanda gaz atıldığını ifade etti.
Üstelik Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir partinin il başkanlığının kapısına polis yığılması, demokrasinin en aciz görüntülerinden biri olarak artık hafızalarımızda artık yer ediniyor. Bu durum sadece CHP için geçerli değil, Türkiye’deki siyasi partiler hukukunun da geleceği ve sürdürülebilirliği açısından büyük kıymet arz ediyor.
Gürsel tekin yaptığı açıklamalarda CHP içerisindeki kırılmaları önlemek istediğini, partiye küsenleri de barıştırmak gibi bir misyon edindiğini ifade etmişti. Mahkeme kararıyla birlikte aslında CHP içindeki kırılmaların onarılması değil, daha da derinleşmesiyle yeni bir sürecin önü açıldı. Gürsel Tekin’in bu süreçte kendine biçtiği rol, partiyi birleştirmekten çok, ayrıştırıcı bir etki yarattı. Özgür Çelik’in yerine geçme ısrarı ve polis eşliğinde binaya girilmesi, parti tabanında ciddi tepki oluşmasına da sebep oldu. Hepimiz biliyoruz ki bu mevcut durum sadece CHP’nin kendi seçmeniyle alakalı değil oy verme potansiyeli olan herkesi ilgilendiriyor.
Gürsel Tekin, Kemal Kılıçdaroğlu ile özellikle belli paradigmalarda kesişiyor: Seçimle geldiği bir koltuğa mahkeme kararı ile geri dönmeye çalışmak. Ancak uygulama farklı; Tekin daha agresif hamleler yaparken, Kılıçdaroğlu genellikle daha kontrollü ve kamuoyu odaklı bir strateji izliyor. Örneğin Tekin’in il binasına olan sevgisini polisi arkasına alarak göstermesi gibi. Kılıçdaroğlu ise basına verdiği demeçlerle veya yaptığı açıklamalarla tepkiyi alıyordu.
Bu yaşanan gerginliğin 15 Eylül ‘Butlan Davası’na birkaç gün kala gelişmesi de belli ki kurultay için ipuçları veriyor.
Bugün görülecek CHP kurultay davasında mahkemenin vereceği kararlarda birkaç farklı senaryo var. En olası ihtimallerden biri, En olası ihtimal, kurultayın “mutlak butlan” ile hükümsüz sayılması. Böyle bir durumda mevcut yönetim yetkisiz hale gelecek ve mahkeme tarafından çağrı heyeti atanarak yeni bir olağanüstü kurultay süreci başlatılacak. Bu süreçte eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun geri dönüş ihtimali de yoğun şekilde tartışılıyor. Bunun dışında mahkemenin davayı reddetmesi, esas hakkındaki kararını ertelemesi veya görevsizlik kararı vermesi de ihtimaller arasında. Teorik olarak mümkün olsa da, bugüne kadar yapılan başvurularda reddedildiği için tedbir kararı verilmesi ise düşük bir olasılık olarak değerlendirilebilir.
Bu ihtimaller karşısında şunu söyleyebiliriz ki İstanbul il Kongresi’nin tedbir kararıyla İptal edilmiş olması ve Gürsel Tekin’in ısrarı ve tepkiler sanki butlan kararın yönelik bir ön prova gibiydi. Ancak görünen o ki bu süreçte Tekin ve Kılıçdaroğlu yine belli noktalarda aynı paradigmaları uyguluyor. Bu durum da zaten halihazırda demokrasi krizleri geçiren bir partide karşılıklı diyaloğun önünü tıkayarak krizin dışardan müdahalelerle büyümesine sebep oluyor. Dolayısıyla 15 Eylül’de fikrimce çok daha büyük tepkiler oluşacak ve parti içi demokrasi sınavına, bu kez sivil yurttaşlar da müdahil olacak. En çok eskilerin gitmesini onlar isteyecek.