Arap Baharı, Ortadoğu’da derin etkiler bıraktı fakat uzun soluklu demokratik dönüşümleri sağlayamadı.

2011 yılında Tunus’ta başlayan Arap baharı rüzgârı bütün Ortadoğu’yu kasıp kavuracak bir fırtınaya dönüşecek, on yıllar sürecek bu fırtına da bütün güç dengelerini alaşağı edecek, diktatörleri devirecekti…

Tarihte Ortadoğu’daki halk ayaklanmalarının genel sebebi hep ‘ekmek’ olmuştur. Çünkü bu coğrafyada ekmek halk arasında devletin adıydı. 1977 de Mısır’da 1984 te ise Tunus’ta yaşanan ekmek isyanları bize gösteriyor ki Arap dünyası ekmeğe; onuru kadar kıymet veriyor.

Yine Aralık 2010 yılında Tunus’taki Muhammed Buazizi adlı genç seyyar satıcı, zabıtalar ile yaşadığı ‘ekmek kavgası’ sonucu bedenini ateşe verdi. Tunus’ta yanan bu ateş sınırları aşarak tüm Ortadoğu’ya yayıldı.

Dakikalar içerisinde sosyal medyada yayılan bu haber Tunus halkını sokağa döktü. Zaten halihazırda ekonomik bir buhran geçiren halkın canına tak etmişti. Bardağı taşıran son damla ile kendini sokaklarda bulan halk ‘ekmek ve değişim’ sloganları attı. Kolluk bu protestolara karşı ölçüsüz bir derecede şiddet kullanıyordu. Bu ölçüsüz şiddet, zaten burnundan soluyan halkı evlerine geri göndermeye yetmiyordu. Bu protestolar Tunus lideri Bin Ali’nin devrilmesine neden olarak Ortadoğu’daki ilk zaferin adımlarını atacaktı.

Tunus’tan sonra bu dalga Mısıra yayıldı. Kahire’de milyonların doldurduğu Tahrir Meydanı hala dün gibi hatırlardadır. Aylar süren protestolar, Hüsnü Mübarek’in iktidarını alaşağı etti. Ardından General Sisi yaptığı darbe ile yöntemin antidemokratik uygulamaları devam ettirdi.

Aynı gün Libya sokakları kaynamaya başladı. Halk yıllaradır ülkeyi abluka altında yöneten Kaddafi’ye karşı ayaklandı. Kısa sürede bu protestolara kan bulaştı, iç savaşın ayak sesleri duyuldu. Kısa süre sonra NATO desteği ile Kaddafi devrildi.

Kaosun böylesine tırmandığı bugünlerde Arap Baharı’nın istisnası ise Fas oldu. Çünkü daha öncesinden de sokağa çıkmaya alışık olan Fas halkının mevcut şartlar altıdaki talebi geleneksel monarşinin anayasallaşması oldu. Arap baharının temeli ‘ekmek’ iken buradaki eksen sivilleşme oldu. Fas halkı da zaten taleplerine kısa sürede erişti. Fakat sürecin hızlı ilerlemesi yeni anayasanın yeterince oturamamasına sebep oldu.

Bahar olarak anılan süreç Suriye’de çok kanlı geçti. Şu an dahi istikrarlı şekilde varlığını devam ettiremeyen Suriye’de, o dönem başlayan protestolara Beşar Esat’ın sert müdahale talebi çok kanlı geçecek bir iç savaşın habercisi oldu. On yıllar süren bu iç savaşta binlerce insan evini terk ederek umut yolculuğuna çıkacak, en büyük göç dalgası Türkiye’yi vuracak dünya ise ‘mülteci’ gerçeği ile yüzleşecekti.

Arap Baharı, Ortadoğu’da derin etkiler bıraktı fakat uzun soluklu demokratik dönüşümleri sağlayamadı. Libya ve Suriye’de halen devam eden silahlı çatışmalarda binlerce insan hayatını kaybetti ve yine binlerce insan da hak ihlaline uğradı.

Büyük Orta Doğu demokrasi hayallerine kavuşamazken, on yıllar yıl içinde milyonlarca insanın evsiz bırakıldığı, gazetecilerin daha çok hapsedildiği, yoksulluğun arttığını yeniden gözlemlemek oldukça kolay. Zaten o dönem antidemokratik yollarla iktidara gelen liderler devrildikten sonra alternatifi ortaya konamadı. Bu da bölgedeki siyasi istikrarsızlığın belki de en büyük sebebi.

Bütün bunlar senelerce yaşansa da bugünlerde Tunus, Arap Baharı’nın başladığı yer olarak çok ayrı bir öneme sahip. Çünkü Tunus’ta halk yine “ekmek” için sokaklara dökülüyor. Bu protestolar, Arap Baharı’nın bitmediğini ve hâlâ güncelliğini koruduğunu gösteriyor. Ekmeğe, özgürlüğe ve onura sahip çıkma mücadelesi, on yıllar önce olduğu gibi hâlâ Tunus sokaklarında yeniden yankılanıyor. Tunus, bu anlamda hem Arap Baharının başlangıç noktası hem de günümüzde hâlâ yaşayan güncel bir mücadele örneği olarak önemini ortaya koyuyor.