Ukrayna ile Rusya arasındaki görüşmeler yeniden başlayabilir mi?
Bu sorunun cevabı hem zor hem de Türkiye açısından önemli fırsatlar barındırıyor.

Neden mi? Gelin anlatayım…

ABD Başkanı Trump, göreve geldiğinde Putin’i hizaya sokarak Ukrayna–Rusya savaşını bitirebileceğini söylemişti.

Putin’le görüştü, hatta F22 uçaklarıyla gözdağı verdi.

Fakat işler hiç de planladığı gibi gitmedi.

Savaşları bitiren lider olmak isterken, bu savaşta en büyük yenilgisini aldı.

Putin’in Trump’ı hiçe sayması, ABD medyasında büyük bir infial oluşturdu.

İç politikada da işler kötü gitmeye başladı:

Ekonomide vaatlerini yerine getiremedi, hükümet kapatmalarının yarattığı kalıcı işsizlik ve ekonomik zarar da cabası…

Bunun üzerine Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’le görüşmeye kalktı; oradan da sert bir suratla karşılaştı ve eli boş döndü.

Kısacası Trump, dış politikada “büyüklerle” karşı karşıya geldiğinde gol yemeye başladı.

Şu ana kadar yürüyen tek dosyası Suriye oldu; o da Erdoğan sayesinde…

Bölgesel krizlerde çözüm üreten bir lider olmak yerine, boşluk dolduran güçlü liderlerden faydalanmak Trump’ın kendi başkanlık ajandasını ilerletmesini engelliyor.

ABD Anayasası’nın başkanlara koyduğu iki dönem sınırı da elini iyice daraltıyor.

Seçim öncesi dünya Trump’ın geri dönüşüne karşı pozisyon alsa da artık Trump’ın yeniden seçilmesini kolaylaştıracak bir yol görünmüyor.

Anayasayı değiştirmek istedi ama kendi partisi olan Cumhuriyetçilerden bile destek bulamadı.

Üstelik parti içi muhalefet nedeniyle itibar kaybı giderek büyüyor.

Tam da bu noktada İstanbul Müzakereleri’nin yeniden başlaması, Türkiye’nin etki alanını büyütebileceği gibi Trump’ın da “kurtarıcısı” olabilir.

Çünkü hem Ukrayna hem Rusya hem de ABD tarafı, Erdoğan’a güveniyor.

Uzun dönemli liderliğin getirdiği avantajlardan biri bu…

Fakat Erdoğan da Trump gibi “kısıtlı alan” içinde hareket ediyor.

İlişkilerini kullanarak kriz çözebilir ama bu, çözümün tamamen Erdoğan’ın belirlediği şartlarla ilerleyeceği anlamına gelmiyor.

Çünkü Erdoğan’ın iktidarda kalıp kalmayacağı da henüz belli değil.

23 yıllık iktidarının en zorlu seçimine doğru giden bir AK Parti var.

Erdoğan şimdiden Türkiye’nin zor bir dönemden geçtiğini, bu süreçte “direksiyonda olması gerektiğini” söylüyor.

Dış politika açısından baktığımda haklılık payı var ama unutmayalım:

Türkiye’de demokrasi ve sandık var.

Vatandaş memnun edilmediği sürece dış politika başarıları sandığa çok fazla yansımaz.

Öyle olsaydı Türk Devletleri Teşkilatı kurulduğunda Erdoğan’ın oylarını katlaması gerekirdi.

Nitekim öyle olmadığı için Erdoğan’ın TDT’ye olan ilgisi de azaldı.

Elbette TDT kendi yolunu bulur ama Erdoğan’ın sandık hesabında yeni bir formüle ihtiyacı var.


Barış Gelirse Ne Olur?

Ukrayna’da barışı sağlayabilir, Türkiye’yi garantör yapacak bir çözüm üretebilir.

Zemin buna oldukça müsait.

Fakat bu durum bile sandıkta ters tepebilir. Çünkü vatandaş şu an asgari ücrete, borçlara ve geçim derdine bakıyor.

Ekonomide ışık görünmüyor:

  • Enflasyonda hedefler yukarı çekildi,
  • Bütçe açıkları devam ediyor,
  • Depremin maliyetleri hâlâ taşınıyor.

Seçmen için tüm bunların “siyasi başarıdan” daha öncelikli olduğu açık.

Dolayısıyla Türkiye Ukrayna–Rusya barışında kilit rol oynayabilir ama iktidarın en büyük sınavı hâlâ içeride:

Ekonomi ve geçim meselesi…

Benden söylemesi…