Selahattin Demirtaş neden şimdi bırakılıyor?..

Sanırım son günlerde siyasette cevabı aranan en büyük soru bu…

DEM Parti İmralı Heyeti’nin Bahçeli ile yaptığı ilk görüşmeyi hatırlayalım.

Kulislere yansıyan bilgilere göre Heyet’in, Selahattin Demirtaş ile ilgili bir gündemi konuşacakken MHP lideri Devlet Bahçeli’nin eliyle sakın işareti yaparak konuyu kapattığı yönündeydi.

Tabii hemen yalanlanmıştı.

Sonrasında ise Meclis’te kimilerinin “Süreç Komisyonu”, kimilerinin “Çözüm Komisyonu”, kimilerinin ise “Terörsüz Türkiye Komisyonu” olarak adlandırdığı Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu kurulmuştu.

Ardından, DEM Parti’nin teklifiyle komisyonda ülkedeki kanaat önderleri ve STK başkanlarından bazılarının dinlenmesi konusunda mutabakata varıldı.

Sonrasında ise yaklaşık 500 kişi ve kurumun dinlenmesi için DEM Parti tarafından bir talep listesi oluşturuldu.

En sonunda birkaç ay içinde yaklaşık 50 kurum, kişi ve kuruluş temsilcisinin dinlenmesine karar verildi.

DEM Parti, kalan kişilerin de bir alt komisyon kurularak dinlenmesi gerektiğini söyledi.

Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş ve Cumhur İttifakı Cephesi bu fikre uzak baktı.

Bu süreçte DEM Parti İmralı Heyeti, 3 Ekim’de Öcalan ile yeni bir görüşme yaptı.

Sonrasında yapılan açıklamada Öcalan’ın “müzakereci demokrasi” vurgusu öne çıktı.

Bu söylem, federasyon ya da karar süreçlerinde oy çokluğu yerine oy birliğini esas alan bir sistemi işaret etmesi yönünden önemliydi.

7 Ekim’de Devlet Bahçeli, Meclis Grup Toplantısı’nda bu açıklamayı görmezden gelerek, PKK’nın silah bırakma ve kendisini lağvetme çağrısının yapıldığı 27 Şubat açıklamasının arkasında olduğunu kürsüden en yüksek tonda vurguladı.

Bu sırada Abdullah Öcalan, avukatları aracılığıyla 13 Ekim’de “umut hakkı” konusunda düzenleme yapılması gerektiğini söyledi.

Komisyon dinlemeleri devam ederken bu sefer de DEM Parti, Öcalan’a umut hakkı çağrısı yaptı.

Üstüne bir de DEM Parti Gençlik Teşkilatı’nın Diyarbakır’da Öcalan’a Özgürlük Yürüyüşü düzenlemesi ve polisin buna müdahalesi gündeme geldi.

Süreç tıkanmaya başlamıştı.

Tam bu aşamada, gündemde af kapsamının ne olacağı konuşulmaya başlandı.

En son 30 Ekim’de büyük bir kırılma yaşandı.

Gündüzünde Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, Komisyon’un 16. toplantısında “Komisyon hukuki bir çerçeve çizerek Meclis’e gönderecek,” dedi.

Akşamında ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, DEM Parti İmralı Heyeti ile Külliye’de bir araya geldi.

Heyetin “umut hakkı” çıkışları sönümlendi; görüşme öncesinde “yasal düzenleme” vurgusu öne çıktı.

Görüşme sonrasında hem DEM Parti İmralı Heyeti’nin hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın memnun olduğu bir hava oluştu.

Gazeteci Abdulkadir Selvi, bu görüşmede Komisyon’un İmralı’ya giderek Öcalan’ı dinleyeceği konusunda anlaşıldığını yazdı.

4 Kasım’da Devlet Bahçeli, Meclis grup kürsüsünden Ada’ya gidilmesi konusunda MHP’li milletvekillerinin görev alacağını söyledi.

Üstüne de AİHM’den çıkan Selahattin Demirtaş kararı sonrasında ezber bozdu ve “Demirtaş’ın serbest bırakılması gerekir.” dedi.

5 Kasım’da Cumhurbaşkanı Erdoğan, sürecin olumlu gittiğini belirtti ve “Son bir cesaretle sürecin tamamlanacağına inanıyorum,” diyerek Meclis’teki Komisyon’da ortaya konacak düzenlemeye işaret etti.

Demirtaş’ın serbest kalması konusunda da “Yargıya saygılıyız.” ifadesini kullandı.


Benim anladığım şu:

Öcalan sürecin en başında zaten çıkmak istemediğini söylemiş ve sadece koşullarının iyileştirilmesini talep etmişti.

Yani kendi tabanına yönelik aynı Cumhurbaşkanlığı Köşkü gibi bir algı oluşturup, oradan siyaseti dizayn edebileceği bir özgürlük alanı istiyor.

Uzun yıllardır DEM Parti tarafından ilahlaştırılan ve siyasi hareketin omurgası haline getirilen Abdullah Öcalan, gündelik polemiklerin içinde erimeden, Ada’dan açıklamalarla Türkiye’nin geleceğinde yer almak istiyor.

Selahattin Demirtaş ise DEM Parti’nin görmezden gelse de tabanı tarafından en çok kabul gören siyasetçisi…

Denklem ortada:

Öcalan’ın terör merkezli liderliği, Demirtaş ile birlikte siyasi zemine evirilerek PKK’nın partisinden Türkiye partisi olan DEM Parti’ye geçişi sağlayacak.

Siyasetin dili de bu anlamda değişecek.

Yaşananlar ise bu sürecin DEM Parti tarafından el yükseltilmesi olarak görülmeli.

Burasını okuyabiliyorum; fakat hukuki düzenleme konusunda ne olacağını kestiremiyorum.

Beklentim, DEM Parti’nin bundan sonra siyasi zeminde taleplerini dile getireceği, tabanını genişleteceği bir süreçle “Türkiye partisi” olma hikâyesini güçlendirmesi.

Ama bu süreçte, PKK’nın silah bırakması ile başlayan tablonun da çözülmesi gerekiyor.

Bunun şifresi, İrlanda’nın IRA tasfiye sürecinde saklı.

O dönemin Başbakanı, TBMM’deki Süreç Komisyonu’ndan birkaç vekile “Tüm tarafların olumsuzluklarına karşın, IRA’nın anlaşma istemeyen kanadının son dakikadaki eylemlerine rağmen tam irade ile af getirdik ve başardık,” diyerek yol haritalarını açıkladı.

Yani yasal düzenleme daha çok PKK’nın silah bırakanlarının affedilmesi ve sisteme dâhil edilmesi yönünde olacaktır.

Siyasette mutlaka birkaç küçük jest adımı daha gelebilir, ancak DEM Parti’nin taleplerinin büyük kısmı karşılık bulmayacak.

DEM Parti’nin “Türkiye partisi” olması için tabanını oluşturmasına izin verilecek; partiye karşı artık terör dili kullanılmayacak.

Beklentim bu yönde…

Ama yine de sürprizler gelebilir.

Benden söylemesi…