2025’in sonuna gelirken hem yıl sonu muhasebesi hem de yeni yıl planları herkes için her konuda masaya geliyor.

Bir yılın yaşanmışlıkları büyük bir yekûn oluşturuyor.

Gelir kayıplarına eklenen artan borç yüküyle baş edememenin yarattığı baskı, bugün toplumun neredeyse tamamı için birinci sıradaki gündem maddesi.

Türkiye gündemi ise bir yıldır “Terörsüz Türkiye” başlığı etrafından şekilleniyor.

Bu başlıkta esasında ciddi de yol alındı.

Bu bakımdan sanırım anlamlı bir sonuç üretilip üretilmeyeceğini belirleyecek büyük bir dönemece geldik.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 67. Hükûmeti, neredeyse tüm siyasi ve bürokratik kanallardan, Suriye’de faaliyet gösteren PYD’nin silah bırakması ve Suriye Hükûmeti ile imzalanan 10 Mart Mutabakatı’nın hayata geçirilmesi için son tarih olarak yeni yılın ilk gününü işaret etti.

Bu çağrıların yanında askeri anlamda şimdilik büyük olmasa da bölgeye doğru birlik hareketinin başladığı bilgisi de Türkiye’nin caydırıcı olmak adına her türlü önlemi aldığını gösteriyor.

Sürecin en kırılgan aşaması da geçilirse, geriye yalnızca hukuki düzenlemeler kalacak.

Hükûmetin uyarı açıklamaları sürerken bir taraftan da DEM Parti İmralı Heyeti “önce hukuki düzenleme” beklentisini yaptığı ziyaretlerle gündem geliyor.

Bu bağlamda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye Meclis’te yapılan ziyaret ve sonrasında yapılan açıklama oldukça dikkat çekici...

Zira MHP’nin de PKK’nın silah bırakma süreci öncesinde yasal düzenlemenin yapılması talebine sıcak baktığını en yetkili ağızdan tüm Türkiye öğrenmiş oldu.

Bu tabloda gözler doğal olarak AK Parti’ye çevrilmiş durumda.

Bu sıcak gelişmelerin yanı sıra Suriye’de SDG (PYD) ile yeni bir anlaşma zemini oluştuğuna dair haberler de geliyor.

Yeni anlaşma arayışları, PYD’nin ABD ve İsrail’den beklediği desteği bulamadığını ve Türkiye’nin taleplerini karşılamaya çalışırken mümkün olan en yüksek kazanımı elde etme hesabı yaptığını gösteriyor.

Bu sürecin sonunda ortaya çıkacak gerçek şu olacak: PYD, yıl bitmeden bir şekilde Suriye’nin siyasal bütünlüğü içine eklemlenecek.

Tabii bu tablonun ortaya çıkmasını sağlayan; Türkiye’nin yaptığı askeri operasyonlar sonrasında bölgede oluşturduğu fiili durum ile ABD’nin bölgeden çekilmeyi esas alan yaklaşımında saklı.

ABD bu anlamda Ortadoğu’dan çıkmayın güvenlik parametrelerinin temeline koyuyor.

Üstelik bu yalnızca Ortadoğu ile sınırlı değil; Avrupa ve Latin Amerika komutanlıklarının da Uluslararası Komutanlık yapısına eklenmesiyle Washington net bir mesaj veriyor:

“Her krize anında müdahale etmeyeceğim ama küresel denetimi de terk etmiyorum.”

Altının merkez bankaları rezervlerinde daha fazla yer bulmasıyla başlayan dolar aşınması, Çin’in yükselişiyle birleşince Amerikan Rüyası için alarm zilleri çalmaya başladı.

ABD, kamu harcamalarını özellikle askeri alan üzerinden kısarak hızlı bir bütçe konsolidasyonuna gideceğinin işaretlerini veriyor.

Çekilen askeri gücün petrodolar sistemini daha da zayıflatıp zayıflatmayacağını ya da İran’a yönelik sert bir hamleyle enerji dengelerine mesaj verilip verilmeyeceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz.

Fakat ortada artık inkâr edilemeyecek bir gerçek var:

ABD, İsrail merkezli dış politika çizgisinden bilinçli bir şekilde uzaklaşıyor.

Pentagon buna ayak direse de Amerikan Rüyasını format değiştirerek devam ettirmek için bu kaçınılmaz olarak ortaya koyulması gereken bir reçete..

Nitekim ABD tarihinde nadir görülen bir açıklama, Başkan Yardımcısı J.D. Vance’ten geldi:

“İsrail’i sevmemek ya da İsrail’e katılmamak antisemitizm değildir.”

Bu çıkış, muhafazakâr gençler arasında yükselen İsrail karşıtlığının artık Washington’da da görmezden gelinemediğini gösteriyor.

Amerikan seçmeninin ekonomik sorunlarla birlikte uyanmaya başlaması, İsrail’in ABD bütçesine yükünün daha yüksek sesle tartışılmasına yol açtı.

İşte bu, içine dönen bir ABD’nin refleksi.

Pentagon’un ya da İsrail’in bu yeni tabloda nasıl hamleler geliştireceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz.

Ancak şurası net: Ne olacaksa, 2026 yılında olacak.

Benden söylemesi…