Fakat gerek Z Kuşağı gerekse entelektüel kesim incelendiğinde, sosyal demokrat taleplerin milliyetçi bir kabukla korunduğu bir toplum profili ortaya çıkıyor.
Bu sorunun cevabı hem bugünleri hem de yarınları ilgilendiriyor.
Çünkü gerek bazı siyasiler ve bürokratların “yanlama” çabaları, gerek iş insanlarının havayı koklaması boşuna değil.
Evet, bu ülkede yaşananların ardı ardına gelen sıcaklığı bir yana, düşmeyen tempo ve “Acaba bugün nasıl bir telaşe olacak?” sorusunu bile içselleştirmenin getirdiği anormal bir normalleşme süreci var.
Bu da bizi gerçeklikten koparıyor.
Senin Bakkal Mehmet Amca, sen kocasından kalan emekli aylığıyla geçinmeye çalışmaktan vazgeçip de “Torunlara iyi hatıram kalsın!” kaygısına düşen Ayşe Teyze…
Bu düzen böyle gitmeyecek.
Ülkenin dış politikasındaki yükselen risklerin aslında “yaratılmış gerçeklik” olmadığı aşikâr.
Fakat bu gündemlerin getirdiği havanın içeride kullanılmaya çalışıldığına dair bir algı da yok değil.
Cumhurbaşkanlığı kararıyla, Millî Savunma Bakanlığı dışındaki 16 bakanlığın merkez teşkilatında “Acil Durumlar ve Savunma Planlaması Dairesi Başkanlığı” kurulması da, tıpkı “81 ile sığınak yapılacak” haberinde olduğu gibi toplumsal bir yankı yarattı.
“İyi de neden böyle bir şey yapılsın?” diyen Şüpheci İdris Dayı, emin ol bu tabloyu anlamak için biraz derine inmek gerekiyor.
Valla benim de anlamadığım bu tablo aslında geçen gün Türkiye Milliyetçilik Haritası Araştırmasını yayınlayan Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün raporunda anlam kazandı.
Sanırım bundan bir yıl kadar önceydi;
Enstitü Başkanı Osman Ertürk Özel ile bir araya gelip sohbet etmiştik.
Yaptığı çalışmalar dikkat çekiciydi, düşünce kuruluşlarına meraklı biri olarak gitmesem olmazdı.
Gittim, sordum, samimi cevaplar aldım.
O zamandan beri takip ediyorum.
Gerçekten güzel işler yapıyorlar.
Fakat bu son rapor beni bam telimden yakaladı.
Zira aklımdaki birçok soruya birdenbire büyük cevaplar buldum.
Araştırmada milliyetçilik ekseninde sorulan sorulara vatandaşların verdiği cevaplar yer alıyor.
Tabii çalışmanın bilimsel ilkelere uygun yürütüldüğünü de belirtmek gerek.
Sadede gelirsek:
Türkiye’nin yüzde 73,4’ü kendisini “çok milliyetçi” veya “milliyetçi” olarak tanımlıyor.
Partilere göre dağılım şöyle:
- AK Parti: %76,2
- CHP: %73
- MHP: %95,3
- İYİ Parti: %85,9
- Zafer Partisi: %98,2
Eğitim seviyesi ve yaş arttıkça, milliyetçi olduğunu söyleyenlerin oranı da artıyor.
Hâlbuki aksi bir durumun oluştuğuna dair ciddi bir düşünce vardı.
Fakat gerek Z Kuşağı gerekse entelektüel kesim incelendiğinde, sosyal demokrat taleplerin milliyetçi bir kabukla korunduğu bir toplum profili ortaya çıkıyor.
Benim için en anlamlı bulgu ise şu:
“Devletin varlığına yönelik tehdit olup olmadığı” sorusuna katılımcıların %63’ü ‘Evet, var’ diyor.
Bu kişilere “En büyük tehdit nedir?” sorulduğunda ise:
- %30,4 “Dış güçler”
- %12,7 “Ekonomi / geçim sıkıntısı”
- %10 “İsrail” cevabını veriyor.
Yani toplumun yaklaşık %20’si ülkenin tehdit algısını “dış odaklı” görüyor.
Bir diğer çarpıcı veri:
“Hükümetin üzerinde, devletin uzun vadeli çıkarlarını gözeten bağımsız bir devlet aklı vardır.” ifadesine %62,4 “Katılıyorum” veya “Kısmen katılıyorum” yanıtı verilmiş.
Bu sonuç, halkın büyük kesiminde hâlâ ‘Devlet yapıyorsa bir bildiği vardır.’ düşüncesinin güçlü olduğunu gösteriyor.
Kendisini “muhafazakâr” olarak tanımlayanlarda bu oran %81,5; Türk milliyetçileri arasında ise %62,8.
Ve araştırmanın belki de en ezber bozan kısmı:
Katılımcılara 9 şehir/bölge/ülkeye karşı duygusal yakınlık sorulmuş.
Sıralama şöyle:
1 - Kudüs
2 - Kerkük
3 - Balkanlar
4 - Orta Asya
5 - Avrupa
6 - Japonya
7 - Rusya
8 - Çin
9 - ABD
Bu sıralama, Türkiye toplumunun tarihsel köklerine ve kimliksel reflekslerine dair çok şey söylüyor.
Yani toplumun büyük kısmı kimliğini tarihten ve o tarihi var eden unsurlardan besliyor.
Ancak bu tarih en fazla 1000 yıl geriye gidiyor.
Çünkü “Tarihin en çok hangi dönemiyle gurur duyuyorsunuz?” sorusuna:
- %53,8 “Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet dönemi”
- %37,1 “Osmanlı / Selçuklu dönemi”
- %3,2 “Hunlar – Göktürkler” yanıtı verilmiş.
Yani Türk Devletleri Teşkilatı henüz toplumun gündeminde güçlü bir yer edinememiş.
Oluştursa da bunun altında muhtemelen tarihsel birliktelikten daha fazlasının yer alacağını söylemek geriyor.
Bir başka çarpıcı başlık ise şu:
Türkiye’yi yöneten siyasi liderden en öncelikli beklenti %52,9 oranla “adaleti sağlaması.”
Onu %20,4 ile “Türkiye’nin güvenliğini sağlaması” izliyor.
Ve çok ilginç bir soru daha:
“Alparslan Türkeş aktif politikada olsaydı bile Erdoğan bu kadar başarılı olur muydu?” sorusuna %53,6 “Evet, olurdu.” cevabı verilmiş.
Yani toplumun yarısından fazlası, Erdoğan’ın siyasal liderliğini tarihsel ölçekte onaylıyor.
Araştırmada ayrıca “Terörsüz Türkiye, Çözüm Komisyonu” gibi güncel süreçlere dair sorular da yer alıyor.
Onlar da en az bu veriler kadar dikkat çekici.
Mutlaka inceleyin.
Benden söylemesi…