Kim bilir belki de durum gerçekten de bundan ibarettir. MEB, “Eğitimde bunca devasa sorun varken bunları çözsem ne olur çözmesem ne?” mantığıyla hareket ediyordur.
Eğitim sistemimizde işlerin pek de yolunda gitmediği hepimizin malumu. Öğrencilerimizin motivasyonu düşük, arzu ettiğimiz başarı seviyesinin çok uzağındayız, ders kitapları neredeyse tüm öğretmenler tarafından yetersiz görülüyor ve ek kaynaklara müracaat ediliyor, merkezi sınavlara hazırlık sürecinde artık hazırlık kursları dahi yeterli görülmüyor ebeveynlerin büyük çoğunluğu bire bir özel derslere başvuruyor, vs. vs.
Mutlak bir samimiyet ve en doğru stratejilerle üzerlerine gidilse dahi çözümünün yıllar alacağı problemlerden bahsediyoruz.
Ama bir de bazı problemler de var ki eğer istenirse bir çırpıda çözülebilir, derhal sona erdirilebilir. Ne var ki bu tarz çözümü kolay problemlerin bile üzerine yeterince gidilmediğini, sorunların muhataplarının insafına bırakıldığını görüyoruz. Bu da ister istemez “Acaba MEB, battı balık yan gider politikasına mı geçiş yaptı?” diye düşünmemize yol açıyor.
Kim bilir belki de durum gerçekten de bundan ibarettir. MEB, “Eğitimde bunca devasa sorun varken bunları çözsem ne olur çözmesem ne?” mantığıyla hareket ediyordur.
Hangi sorunlardan bahsettiğimize gelince…
Okullarda önünü alamadığımız bir görsel paylaşımı sorunu var. Adına ‘fenomen’ denen bir kısım öğretmenler -özellikle okul öncesi ve ilk okul öğretmenleri- görev yaptıkları okullardaki öğrencilerin resimlerini/videolarını mütemadiyen sosyal medya platformlarında paylaşıyorlar.
Birçok ebeveyn için ilk bakışta çok da rahatsız edici bir durum olmasa da hatta ebeveynlerin bir kısmının hoşuna gitse de bir eğitim sisteminde kesinlikle rastlanılmaması gereken bir manzara. Aslında yasalara da aykırı olan bu davranış öğretmenlerin bir kısmı tarafından hiç mi hiç umursanmıyor. Umursamamalarının nedeni ise MEB’in bu yönde bir yönetmelik çıkardıktan sonra herhangi bir takipte bulunmaması, yapanlara herhangi bir yaptırım uygulamaması. Yani onlar da umursamıyor, fenomen öğretmenlere; “Telaşlanmayın, yaptığınız yanınıza kalacak” mesajını veriyor.
Resmi biraz daha berraklaştıralım. Öğretmen bir Instagram hesabı açıyor ve burada paylaşımlar yapmaya başlıyor. Bunu yaparken ki temel motivasyonu; takipçi toplamak, etkileşim almak kim bilir belki de para kazanmak. Bu hiç de kutsal olmayan, eğitim sürecine herhangi bir katkı sağlamayan, MEB’in öğretmenine biçmiş olduğu görev kapsamında yer almayan hedefe ulaşabilmek içinse sizin çocuklarınızı kullanıyor. Onlardan adeta bir materyal gibi faydalanıyor.
Evet, öğretmen tamamen kendi menfaatini ilgilendiren bir konu için öğrencilerini mütemadiyen bir obje olarak kullanmaktan imtina etmiyor.
Bunu yaparken sizden izin alma zahmetinde dahi bulunmuyor, bu durumun sizi rahatsız edip etmeyeceğini umursamıyor. Aynanın karşısına geçip de kendisine; “Acaba birileri çıkar elde etme uğruna her gün benim videolarımı, benden habersiz bir şekilde, iznime başvurmadan çekip üstüne bir de herkesin görebileceği bir platformda paylaşsa nasıl hissederdim? diye sorma zahmetinde bulunmuyor.
Daha da kötüsü ise bu yönde davranışlar sergileyen bir öğretmen büyük ihtimalle artık çoğunlukla bu yeni vazifesine odaklanıyor, sınıf içi süreçlerde dahi video çekmekle, onları düzenlemekle, bir sonraki içeriğini planlamakla meşgul oluyor, asıl görevini arka plana itiyor.
Bahsini ettiğimiz öğretmenlerin tamamının meseleyi enine boyuna düşünerek ahlaksızlığın boyutunu tam olarak idrak edememiş olmaları gibi bir ihtimal var ama MEB olaya niçin bu kadar yabancı kalıyor, orasını anlamak mümkün değil. Buna bir son vermek gerçekten çok mu zor.
MEB’in de bahsi geçen öğretmenlerin bir kısmı gibi sergilenen bu davranışların etik dışı bir şey olduğunu tam olarak kestiremiyor olması ihtimali ise son derece can sıkıcı bir senaryo.
***
MEB’in “Çok da şey edecek bir durum yok” politikasıyla yaklaştığı bir diğer problem ise okullarda ücret karşılığı gerçekleştirilen etkinlikler.
Öğrencilerin belirli bir ücret ödeyerek katılım sağladıkları etkinliklerin sayısında büyük bir artış meydana geldiğini görüyoruz. Öyle ki bazı okullarda etkinlikler her hafta yapılır olmuş.
Bu uygulamanın niçin etik dışı olduğuna, niçin sonlandırılması gerektiğine gelince…
Etkinliğin yürütücüsü okula gelerek müdür aracılığıyla sınıflara duyuru yaptırıyor ve katılmak isteyen öğrencilerin yarın hazır bir şekilde, paraları ceplerinde bir vaziyette okula gelmeleri isteniyor.
Çocukların bir kısmı denileni yapıyorlar. Ailelerinden önce izni sonra da gerekli miktardaki parayı kopararak okula geliyor ve etkinliğin gerçekleştirileceği anı heyecanla beklemeye başlıyorlar. Maddi durumu el vermediğinden ötürü etkinlik için istenen ücreti getiremeyen çocuk ise aynı süreci heyecanla değil hüzünle geçirmek zorunda kalıyor.
Etkinlik saati gelip çattığında katılım sağlayacak öğrenciler sınıflarından alınarak etkinliğin gerçekleştirileceği mekâna götürülüyorlar. Diğerleri ise sınıflarında kalıyor. Daha net bir ifadeyle parası olanlar gidiyor, olmayanlar kalıyor.
Etkinliğe katılım sağlayan öğrenci büyük ihtimalle mutlu gözlerle sınıfına dönüyor ve katılamayan arkadaşına nasıl güzel vakit geçirdiğinden bahsediyor. Katılım sağlayamayan öğrencinin o ana kadar yaşamış olduğu hüzün de nirvanaya ulaşıyor.
Çocuk yaşamış olduğu bu travmayı bir günde mi atlatır, bir haftada mı yoksa bu acı hatırayı ömrünün geri kalanında kendisiyle beraber mi götürür bilinmez. Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahlaksızca.
Müdürlere sorarsanız haklı gerekçeleri var. Etkinlik sahiplerinden belirli bir miktar komisyon alınıyor ve bu para okulun temizlik giderleri, vb. masraflarının karşılanmasında kullanılıyor. Ne var ki okulların yeterli miktarda ödeneğe sahip olmadıkları da bilinen bir gerçek.
Ama olaya vicdani, pragmatik, etik açıdan baktığımızda, bakabileceğimiz tüm diğer açılardan yaklaştığımızda şu sonuca ulaşıyoruz ki; çocuğun bahsi geçen travmaya maruz kalması ile ortalığın kir pasak içerisinde olduğu bir ortamda bulunması arasında illaki bir tercihte bulunacaksak, tercihimizi kir pasaktan yana kullanmalıyız.
Hiçbir çocuk ruhunda derin yaralar açma ihtimali barındıran böylesi bir muameleye maruz kalmamalı, hele ki bir eğitim kurumunda hiç kalmamalı.