Sayın Şimşek’in petrol yönlü arz sorunlarına yaptığı atfı da ciddiye alıyorum fakat bu zamana kadar başta Libya olmak üzere Türkiye’nin TL ile petrol ticareti yapabileceği o kadar çok ülke var ki, saysam bitmez.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek Reuters’a yaptığı açıklamada dikkatimi çeken birçok şeye değindi.

Açıklamanın merkezinde petrol fiyatları, ek gümrük vergileri ve işlenmemiş gıda fiyatlarının enflasyon üzerinde oluşturduğu “yukarı yönlü sınırlı risk”ten bahsediliyor.

"Olası şoklara karşı gerekli adımları atarak dezenflasyonun kesintiye uğramasını önleyeceğiz." duruşunu da yapıştırdı Sayın Şimşek...

Neoliberal politikalara inanan buna rağmen her ülkenin bu politik yaklaşıma gerek Almanya gerek Güney Kore gerek ise Japonya’da olduğu gibi kendi duruşunu ekleyen bir tutumun destekçisiyim.

Türkiye’de “Bir şey deniyoruz.” denilerek Çin Modeli’ni işaret edenlerden başka ekonomik bir model görülmedi.

Bu sadece Erdoğan ve onun hükümetlerinin sorunu değil.

Atatürk’ten ve sonrasında İnönü’deki ithal ikâmecilikten bu yana anlamlı bir yol yürünmedi.

Özal ile başlayan piyasanın liberalleşmesi 90’larda yıkılan Soğuk Savaş düzeni nedeniyle Avrupa Birliği’ne yanlamayla geçti.

Sonrasında ise Erdoğan’ın Özal’dan aldığı liberalleşme bayrağını Derviş politikalarını devam ettirerek ilerlettiği yıllarda da kısmi olarak neoliberal politikaların “değerli para ve bol ithalat” politikalarıyla uygulanmasına şahit olduk.

Bugün sorun olarak Şimşek’in ortaya koyduğu işlenmemiş gıda fiyatlarından kastı aslında tarlasındaki karpuzu tarlasında bırakan çiftçiler değil.

Kasıt orada aracılar, halciler, toptancılar ve en sonunda marketçilerden oluşan zincir.

Fakat ülkenin on yıllardır uğraştığı hal yasasını geçirememesi, soğuk hava zincirini oluşturamaması ve sözleşmeli tarım modelinde bir türlü bir arpa boyu yol kat edememesi bunun en büyük sebebi.

Yani üreticinin kaybettiğini aradakilerin kazandığı sistem üreticinin “Üretmiyorum kardeşim. Ne haliniz varsa görün!” çıkıyla yıkılır.

Üreticimiz şu ana kadar bunu demedi.

Ne yapsın?

“Boş mu dursun tarla?” diyor ve kolları sıvıyor.

Bir de kooperatif kursalar bu cefakâr üreticiler, deme keyfime…

O zaman bu oyunu en aşağıdan kendileri yıkar ama 100 yıldır hikâyenin bu kısmı bir türlü yazılamadı.

Neyse, devam edelim.

Sayın Şimşek bence neoliberal politikaları finansal ölçekte ve kâğıt üzerinde gayet iyi uyguluyor.

Para politikasındaki uyum ile faiz dengesi bunu çok iyi gösteriyor.

Vergi politikalarındaki gelişim ve sıkılaşma da benzer bir durumu ortaya koyuyor.

Fakat bunları yaparak bütçeyi doğrultmaya çalışmak yetmez.

Bakın ülkemiz insanı çok çalışkan.

Tembellik yapanların büyük çoğunluğu ya sistemin besledikleri ya da çalışıp da ezilmekten bıktığı için üretmekten vazgeçmiş olanlar.

Eğer doğru destek modelleriyle üreticiyi koruyan yaklaşımı esas alırsak hepimiz kazanırız.

Üstelik gıdaya ulaşan tarımsal üretim zincirinin bu konuda ne kadar hayati olduğu söylemeye bile gerek yok.

Sayın Şimşek’in petrol yönlü arz sorunlarına yaptığı atfı da ciddiye alıyorum fakat bu zamana kadar başta Libya olmak üzere Türkiye’nin TL ile petrol ticareti yapabileceği o kadar çok ülke var ki, saysam bitmez.

ABD’nin ek gümrük tarifelerine odaklanmak yerine kendi pazarını şimdiye kadar çoktan kurabileceği açıkça ortada olan Türkiye’nin üretim gücünü kullanarak ve burayı daha büyük bir üretim üssü yaparak başta Türk Devletleri Teşkilatı sonrasında ise dost ve kardeş ülkelerin kapısını çalmak neden kimsenin aklına gelmiyor.

Koltukları eskitmek yerine biraz daha kafa patlatmak gerekiyor sanırım.

Benden söylemesi…