Nasıl ki Suriye’nin yeni döneminde limanlardan aldığı payla denkleme dâhil olan bir Fransa varsa, emin olun Ortadoğu’da kartlar yeniden karıldığında masada olacak yegâne devlet İngiltere olacaktır.
İsrail’in, Katar’ın başkenti Doha’da ABD’nin barış anlaşması teklifini değerlendiren HAMAS’ın üst düzey yöneticilerine yaptığı saldırının etkileri çok büyük olacak.
ABD’nin saldırıyı, saldırı gerçekleştikten 10 dakika sonra bildirdiğini belirten Katar Başbakanı Şeyh Muhammed’in ortaya koyduğu gerçek ise Ortadoğu’daki büyük değişimin işaret fişeği olabilir.
Osmanlı Devleti’nden bu yana devlet mekanizması göremeyen Ortadoğu’da aşiret liderlerinin konumlarını korumak için Batılı güçlerle yaptıkları anlaşmalar, Ortadoğulu devletlerin bir türlü birleşememelerini ve halka dayanan bir yönetime ulaşmalarının önünü kesti.
Petrolü çıkar, Batılılara diyetini öde, halkın ağzına gelen petrol gelirinden biraz parmak çal, sonra yola devam.
Herkes mutlu…
Sen sağ, ben selamet…
Fakat bu düzen, geçtiğimiz günlerde İsrail’in sınır tanımaz saldırılarıyla İbrahim Anlaşması ile birlikte bölgeye vermeye çalıştığı sözde güveni de yok edecek şekilde değişti.
İsrail, kendi güvenliği ve görece işgal planları için her türlü gayrimeşru girişimde bulunmayı ve başka devletlerin egemenlik alanlarına müdahale etmeyi umursamaz bir boyuta taşıdı.
ABD’nin güvenlik şemsiyesi altında olan ve ABD’nin komutanlık üssü bulunan Katar’da bile sağlanamayan Amerikan güvencesi, bundan sonraki İsrail yayılmacılığında nasıl bir etki yaratacak?
Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayid Al Nahyan’ın birkaç sene önce izole ederek yalnızlaştırmaya çalıştığı Katar’a koşar adımla ziyarette bulunması, ortaya çıkan denge kaybını gösteriyor.
NATO güvenlik şemsiyesinin bile Türkiye’yi korumaktan imtina ettiğini gördüğümüz birçok örneğe rağmen, para ile iktidarlarını korumaya çalışan aşiret liderlerinin korkuya kapılarak koltuk derdine düşmesi gayet normal.
Zira herkes Saddam ile Kaddafi’nin kaderini hatırlıyor.
Az, eksik ya da verimsiz bile olsa hesap veren ve değişebilen bir iktidar olmadığı sürece, koltukları korumak için kurulan düzenlerin yıkılması kaçınılmaz olacak.
Buradan herkes kendisine düşen payı almalı.
Peki bundan sonra ne olacak, derseniz?
ABD ile petrol temini ile başlayan, daha sonra petrol fiyat istikrarı ile devam eden Ortadoğu temasları; Varlık Fonları ile ABD’ye yatırım yapılması ve ABD silahlarının daimî alıcısı olunmasıyla bugünkü noktaya vardı.
İsrail’in güvenliğini sağlamanın, diğer tüm önceliklerin önüne geçtiği bir zamanda; bir süredir İran tehdidi ile denge kuran Arap devletleri, artık bu dengenin de çok işe yaramadığını gördü.
Şu aşamada ya bu iyi niyet ve denge çabalarının hiçbirisinin bir yarar sağlamadığını fark edecekler ya da zamanında Osmanlı’nın yaptığı gibi kulaklarının üzerine yatıp Lale Devri yaşayarak iktidarlarının bitişini izleyecekler.
Ortadoğu devletlerinin ABD’yi karşısına almadan bir güvenlik mekanizması kurmak için bölgede tutunabilecekleri sayılı güç var.
Bunların başında tabii ki Türkiye geliyor.
Son dönem yaptığı silah yatırımları ve askeri üstünlüğü ile gövde gösterisi yaparken öte yandan İsrail’i açık tehdit olarak deklare etmesi, Arap devletlerinin işine gelecek bir düzen oluşturabilir.
Bunun ilk adımını Katar’ın Türkiye ile imzaladığı güvenlik ve iş birliği anlaşması ile eğitim üssünün niteliğinin artırılarak devam etmesiyle görebiliriz.
Yakın zamanda tanıtılan hava savunma sistemimiz Çelik Kubbe, rüştünü Katar üssünde ve Katar’ın hava korunmasında sağlayabilir.
Bu, kademeli olarak ABD’nin çekilmeye başlayacağı coğrafyalara Türkiye’nin girmesi sonucunu doğururken; Arap fonlarının bir kısmının rotasını Türkiye’ye çevirerek yaşanan ekonomik darlıklara çözüm üretebilir.
Tam bir kazan-kazan senaryosu yani...
Tabii burada iç politikada Yeniden Büyük Osmanlı söylemleri aktif iken, yeni bir Osmanlı’ya korku ile bakan bu Arap devletlerini ikna etmek zor olacak.
İçerideki söylemi değiştirmek ise dışarıya yine de bir güvence sağlamayabilir.
Katar yönetiminin tarihsel perspektifte Osmanlı ile bir sorunu yok.
Orada başarılı bir şekilde bu model işletilebilir.
Fakat kimse iktidarını paylaşmaz ise bunun sonucunda diğer Arap devletlerinde halk hareketleri tetiklenerek, ülkenin güvenliğini sağlayamayacağını düşünen yönetime karşı ayaklanmalar başlayabilir.
Bu da hâlihazırdaki yönetimleri daha fazla ABD’ye yanaştırabilir. Hatta Blackwater şirketinin yaptığı katliamlara bir de yönetimlerini korumak için çırpınan liderlerin kararları eklenebilir.
Olmaz olmaz deme…
Denklem büyük bir kırılım ile yeniden kurulacak noktaya geldi.
Türkiye kartlarını doğru oynarsa, kazanan tarafta olabilir.
Ama hem ABD’yi hem arka planda İsrail’i hem de Arap devletlerini memnun etmeli…
Tabii bu kadar ilgi ve alakayı Ortadoğu’ya kaydırması, Avrupa’nın enerji ve kaynak rekabetinde “yeni bir altına hücum” dalgasına kayıtsız kalmayacağını gösteriyor.
Nasıl ki Suriye’nin yeni döneminde limanlardan aldığı payla denkleme dâhil olan bir Fransa varsa, emin olun Ortadoğu’da kartlar yeniden karıldığında masada olacak yegâne devlet İngiltere olacaktır.
Benden söylemesi…