Ahlaki çürüme toplumu içten kemirmiş durumda. İnsanlar birbirine yabancılaşmış, vicdanın yerini çıkar almış. Herkes gerçeği biliyor ama sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi davranıyor.

O düğmeye nerede basıldı, kim bastı bilmiyoruz. Ama sonuçlarını hepimiz görüyoruz. Nepal kargaşa içinde. Fransa sokak sokak karışıyor. Amerika savaş çığırtkanlığına soyunmuş, İngiltere kriz edebiyatı yapıyor. Rusya fıkır fıkır kaynıyor. İran’da fırtına öncesi sessizlik hâkim. Gazze, yeryüzünden silinmiş gibi. Belli ki bir yerlerde aynı anda aynı düğmeye basıldı.

Kime yarıyorsa, kim kazanç sağlıyorsa o bastı. Bu kadar basit. Bizse gözlerimizi kapatmış, aklımızı unutturmuş, hâlâ seyrediyoruz.

Türkiye’de manzara daha da ağır. Üretim bitmiş. Tarım değerini yitirmiş. Sanayiciler konkordato kuyruğunda. Sokaklar tefecilerin elinde. Maliye Bakanı her taraftan gelir yazabilmek için vergi üstüne vergi çıkarıyor. Köprüler satışa çıkıyor. İktidar ve muhalefet kör dövüşünde boğuluyor. Millet ise önüne atılan sahte gündemlerle avutuluyor.

Ahlaki çürüme toplumu içten kemirmiş durumda. İnsanlar birbirine yabancılaşmış, vicdanın yerini çıkar almış. Herkes gerçeği biliyor ama sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi davranıyor.

Dünyada büyük bir kaos planı işliyor. Orkestrayı yönetenleri görmüyoruz ama notaları net duyuyoruz. Ve biz, kendi geleceğimizi, kendi resmimizi koruyamaz hale geliyoruz. Bu gidişle millet, yine bir destan yazmak zorunda kalacak. Ama bu kez düşman sınırların ötesinde değil; ekonomimizi çökertenlerde, ahlakımızı çürütenlerde, ruhlarımızı uyuşturanlarda.

Artık “bir şey olmaz” deme lüksümüz yok. Çünkü oluyor. Bugün susan, yarın sessizliğini mezar taşında okuyacak. Soruyorum: O düğme nerede? Kim bastı? Ve biz, daha ne kadar seyirci kalacağız?