19 yaşındaki çocuk savcı öldürüyor.
16 yaşındaki çocuk karakol basıyor.
15 yaşındaki çocuk motosiklet arkasında dükkan kurşunluyor.
Biz hâlâ “çocuk” diyoruz. Peki bu çocuklar nasıl oldu da ellerine silah tutuşturulmuş, vicdanı alınmış, ruhu kiraya verilmiş birer canlı bombaya dönüştü? Hangi kirli eller, hangi karanlık planlar bu gençliği oyuncağa çevirdi?
Sokaklarımızda “toz” çerez gibi satılıyor. Çocuk yaşta eroin, bonzai, hap dağıtılıyor. Daha 13 yaşında çocuklar okul çıkışında uyuşturucuya alıştırılıyor. Mahalle köşelerinde “abi” dedikleri zehir tacirleri, devletin önünden geçerken bile pişkince sırıtıyor.
Bir baba, pazarda kilosu 40 liraya çıkan domatesi alamıyor. Bir anne, çocuğuna okul çantası, defter, ayakkabı alacak parayı bulamıyor. Çocuk, evde aç kalıyor, sokakta mafya kucağına düşüyor.
İşte biz böyle kaybediyoruz.
Ve ekranlarımızda…
Kabadayıya “delikanlı” dedirten diziler…
Kadını aşağılayan, erkeği serseriyle özdeşleştiren sahneler…
Kumar masasında oturmayı “karizma”, silah çekmeyi “güç” diye pazarlayan senaryolar…
Aileyi, ahlakı, insanlığı lime lime eden yayınlar…
Sokakta biri öldürülse, biz yardım etmek yerine videoya koşuyoruz. Bir kadın dövülürken, bir çocuk taciz edilirken, bir işçi ezilirken… Bizim elimiz telefona gidiyor. “Önce paylaşalım” diyoruz. İnsanlığı kaybettik, seyirci kaldık.
Hastanelerde sıra bekleyen milyonlar, asgari ücretle geçinmeye çalışan milyonlar, borç batağında nefesi kesilen esnaflar… Bütün bu acıları görmezden gelip hâlâ “ekonomi makyajlı” diyebiliyoruz. Çürük binaya boya vurmak gibi; içimiz çürümüş, dışımızı parlatmaya çalışıyoruz.
Ve daha beteri…
Liseli kızlarımız TikTok uğruna, üç beş beğeni uğruna bedenini ucuz vitrine çıkarıyor. Erkek çocuklarımız mafya dizilerinin figüranı gibi “mekân basma”yı hayal ediyor.
Nesil elimizden gidiyor!
Burnumuza kokular geliyor. Bu koku yok oluşun kokusu. Çeyrek bile kalmadı. Fark etmiyor muyuz?
Biz “aman sus, aman ses çıkarma, aman bulaşma” dedikçe; bu çark bizi çiğniyor. Yarın dizlerimize vuracak ellerimiz kalmayacak. Diz çökecek dizlerimiz kalmayacak.
Tehlikenin farkında değil misiniz?
Bu korku bizim değil, bize zorla giydirilen bir elbise.
Bu sessizlik bizim değil, bize zerk edilen bir zehir.
Ya şimdi fark edeceğiz…
Ya da bu yok oluşun altında hep birlikte kalacağız.