Dün pazarda limon satıyordu, bugün kriptodan köşeyi döndü.
Dün hurdacıydı, bugün “ben sanayiciyim” diye geziyor.
Dün inşaatta kürek sallıyordu, bugün “müteahhit bey” olmuş.
Ama işin özeti şu: Alışmamış vücutta elbise durmaz kardeşim!
İnsanoğlu böyledir; iyiyi buldu mu hemen sahiplenir. Paraya, güce, şöhrete öyle bir alışır ki sanırsın ana karnından öyle doğdu. Ama unutulan bir şey var: Alışkanlık başka, hazmetmek başka.
Hazmetmeden gelen para da, makam da, dostluk da eninde sonunda elinde patlar.
Bak kripto işlerine.
Bir gecede milyon kazanan gençleri gördük. Sabahına cip alanı, akşamına tekne kiralayanı… Ama iş tersine dönünce borcunu ödeyemediği için intihar edenleri de gördük.
Niye? Çünkü o hayatı taşıyacak omuz yoktu. O parayı yönetmeyi öğretecek eğitim, disiplin yoktu.
Bak ihaleden zenginleşenlere.
Bir gün siyasetten telefon gelir, ihale düşer önüne. Adam daha dün kahvede oturuyordu, bugün “işadamıyım” diyor. Ama işin içini bilmeyen, kültürü olmayan, disiplin tanımayan adam iki gün sonra iflas masasında.
Millet zannediyor ki para gelince her şey tamam. Hayır! Para, eğitimsiz elde edilirse bela olur. Güç, ahlaksızca kazanılırsa insanı bitirir. Makam, disiplin olmadan alınırsa insanı rezil eder.
Bir düşün:
İnşaatta ustayken müteahhit olan adamı.
Dün tuğla taşıyordu, bugün kravat takmış, ihalelerde boy gösteriyor. Ama o sofraları, o rakamları, o ilişkileri taşımayı bilmediği için çöküyor. Elbise bol geliyor, ayağına büyük ayakkabı giydirilmiş gibi sendeleyip düşüyor.
Bugün Türkiye’de gördüğümüz batışların sebebi tam da bu işte.
Kriptoda yanıp kül olan gençler, siyasi torpille zengin olup sonra yerin dibine batan işadamları, masa başında kâğıttan kale kurup bir anda yok olan şirketler…
Hepsi aynı hikâyenin farklı yüzleri.
Çözüm belli aslında:
Eğitim, disiplin, ahlak.
Bu üçü olmadan zenginlik insanı taşımıyor. Olmadan gelen her şey sahte oluyor. Ve sahte şeyin ömrü kısa.
O yüzden kardeşim, unutma:
Alışmamış vücutta elbise durmaz.
Durmadı, durmaz, durmayacak.