19 Mart’taki darbe niteliğindeki yargı operasyonlarıyla beraber bir tez çok sık dillendirilir oldu. Buna göre, geçtiğimiz Ekim ayında barış sürecini başlatan ve sürecin hamisi konumunda olan Bahçeli, İmamoğlu ve İBB’ye yönelik yargı operasyonlarından operasyonlar sürece zarar verdiği için oldukça rahatsız. Öyle ki, bu sebeple Bahçeli bir noktada Cumhur İttifakı’ndan ayrılıp CHP’nin ve muhalefetin safına geçebilir.

Dahası, CHP de bu tezi sahiplenmiş ve stratejilerini ona göre belirlemiş gibi gözüküyor. CHP’nin barış süreci komisyonuna girmesinin sebeplerinden birisi buydu. Hatta, Bahçeli artık klasikleşmiş yazılı açıklamalarında CHP’ye ve Özgür Özel’e hakarete varan çok sert sözler sarfetmesine rağmen ne Özel ne de İmamoğlu bu hakaret ve suçlamalara karşılık vermekte. Aksine, sürekli MHP’nin ve Bahçeli’nin suyuna gitmeye çalışmaktalar.

CHP’nin stratejisi doğru olabilir mi? MHP gerçekten de Cumhur İttifakı’ndan uzaklaşıp muhalefet saflarına geçebilir mi? Ya da en azından İmamoğlu ve CHP’li belediye başkanlarına yönelik yargı operasyonlarına dur diyebilir mi?

Bu tezin belli bir gerçeklik payı var. Gerçekten de barış sürecini Bahçeli başlattı ve Erdoğan’ın verdiği intibanın aksine onun başarıya ulaşmasını azami derecede önemsiyor. 19 Mart sürecinin başından beri yaptığı açıklamalardan anlaşıldığı üzere Bahçeli CHP’li belediye başkanlarına dönük operasyonların bir an önce bir sonuca bağlanmasını ve gündemden düşmesini istiyor. Bu şekilde, asıl en önemli mesele olarak gördüğü barış sürecine odaklanılabilecek.

Ancak, bunun olması için Bahçeli ve MHP gerçekten de Erdoğan’ı karşısına alabilir mi? Bu oldukça düşük bir ihtimal gibi duruyor. Bahçeli ve MHP çeşitli sebeplerle İmamoğlu ve CHP’li belediye başkanlarına yönelik yargı operasyonlarını onaylamıyor olabilir ancak bu amaçla Cumhur İttifakı’nda bir çatlak oluşturmaya kalkması bambaşka bir şey.

Aslında Bahçeli, geçtiğimiz dönemde İmamoğlu ve CHP’li belediyelere dönük yargı operasyonlarıyla ilgili kısmen CHP’yi destekleme anlamına gelebilecek bazı açıklamalar yaptı. Örneğin, davaların TRT’de yayınlanabileceğini söyledi. 10 gün önceki bir açıklamasında ise “hızla adaletin tecelli etmesi gerektiğini” ifade etti.

Ancak, ilginç bir şekilde, Bahçeli’nin 10 gün önceki açıklamasından sonra Bahçeli’ye yakın ülkücü mafya Selahattin Yılmaz CHP’li belediyelere yönelik yargı operasyonlarının merkezinde olan iş insanı Aziz İhsan Aktaş’a suikast hazırlığı içerisinde olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Özgür Özel’in de belirttiği üzere, bu tutklama aslında Bahçeli’ye yönelik bir gözdağı idi.

Tam da bu tutuklamadan sonra Bahçeli yeni bir açıklama yaptı. Bu açıklamasında davaların bir sonuca kavuşması gerektiğini yineledi ancak bu defa hem CHP’ye yönelik çok sert ifadeler kullandı hem de ilk kez İmamoğlu’nu suçlu ilan etti ve cezasının verilmesi gerektiğini söyledi.

Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki, Özgür Özel’in “Ak Toroslar Çetesi” olarak adlandırdığı yargı içerisindeki klik yeri geldiğinde Devlet Bahçeli’ye ve MHP’ye bile gözdağı verebilmekte.

19 Mart süreciyle başlayan yargı operasyonları, operasyonların tarzı ve hedefi bakımından 2007-13 dönemindeki Ergenekon ve Balyoz operasyonlarına çok benzemekte. Önce bir “itirafçı” bulunmakta, sonra bu kişinin ifadeleri üzerinden delil olsa da olmasa da insanlar kolayca tutuklanabilmekte. Davalar siyasi olduğu için buradaki amaç belli kesimlere gözdağı vererek onları sindirmek. 2000’lerde sindirilmek istenen TSK’nın Atatürkçü kadroları idi, bu defa ise CHP. Ancak, son tutuklamalarla Bahçeli ve MHP’ye de gözdağı verilmiş ve kısmen de başarılı olunmuş gibi gözüküyor.

Unutmamak gerekir ki Erdoğan/AKP ve Bahçeli/MHP’nin birlikteliği 2010 öncesindeki siyasal sistemde olduğu türde bir hükümet koalisyonu değil. Dolayısıyla bitişi de o sistemdeki gibi olmaz. AKP ve MHP “hükümet” değil “rejim” ortakları. 2016 sonrasında ortaya çıkan yeni siyasal rejimi bu iki ortak beraber inşa ettiler. Bu inşa aynı zamanda birbirlerinin kirli çamaşırlarına da sahip olma anlamına gelmekte. Nitekim, 2024’teki yerel seçimden sonra başlayan “normalleşme” sürecinde bir tarafın Sinan Ateş davası diğer tarafın ise 17-25 Aralık soruşturmaları üzerinden karşı tarafa mesajlar vermesi bu “kirli çamaşırlar” tezini doğrular nitelikte.

Tüm bunları göz önüne aldığımızda, MHP’nin Erdoğan ve Cumhur İttifakı’ndan uzaklaşması mümkün mü? Ya da en azından MHP Erdoğan’a karşı kısmi bir tavır alarak CHP’ye yönelik operasyonların durmasını sağlayabilir mi? Bu ihtimal bana oldukça uzak geliyor ama sanıyorum CHP’nin de fazla seçeneği olmadığı için bu stratejide ısrar ediyor.