Dün siyasetin gündeminde iki önemli gelişme vardı.

Birincisi Özgür Özel, İBB soruşturmasında AKP’li avukat Mücahit Birinci’nin tutuklu iş insanı Murat Kapki’ye giderek iftira içerikli ifade ve 2 milyon dolar rüşvet vermesi karşılığında kendisinin serbest kalacağını söylediğini açıkladı. Bu olay üzerine tartışmaların sürdüğü saatlerde .CHP’nin Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu AKP’nin kuruluş yıldönümü etkinliğinde rozet takarak AKP’ye geçti.

İlk etapta birbirlerinden farklı gibi gözüken bu olaylar aslında Türkiye’deki aynı temel sorunun sonuçları: Dibine kadar siyasallaşmış ve yozlaşmış yargı düzeni.

İlki zaten oldukça açık. Türkiye’nin bugün geldiği noktayı düşünürsek, Özgür Özel’in açıklamalarını ve ifşalarını salt iddia olarak göremeyiz. Söylenenlenlerin doğru olma ihtimali oldukça yüksek. Bu da gösteriyor ki, İBB soruşturmasını belli siyasetçi, savcı ve gazeteciler çeteleşerek bir gelir kapısı haline getirmişler. Tutukladıkları iş insanlarından eğer serbest kalmak ve şirketlerini kurtarmak istiyorlarsa “itirafçı” olmaları ve rüşvet vermeleri talep ediliyor. Bu da soruşturmaların ne kadar yozlaşmış ve hukuk ve adaletten uzak olduğunu gösteriyor.

Peki, bu siyasetçi, savcı ve gazeteciler bu şekilde çeteleşebilme cesaretini nereden buluyor? Elbette ki siyasal iktidardan. İBB soruşturmaları doğrudan siyasal iktidarın desteğiyle gerçekleştiği için soruşturmaları yürütenler onları bir gelir kapısı haline getirmekte tereddüt etmiyor. Çünkü, adalet bakanının da Özel’in açıklamalarından hemen sonra ortaya koyduğu üzere, bu kişiler foyaları ortaya çıksa bile herhangi bir soruşturmaya maruz kalmayacaklarını biliyorlar.

Bu durum Özgür Özel’in açıklamalarının tamamen etkisiz olduğu anlamına gelmemeli. Özgür Özel’in İBB soruşturmalarının nasıl yozlaşmış olduğunu hem kamuoyuna hem de siyasi ve bürokratik çevrelere göstermiş olması önemli. Açıklamalar sonrasında Mücahit Birinci ile Nedim Şener’in kavgaya tutuşması bile ifşaların bazı taşları yerinden oynattığını gösteriyor.

Öte yandan, Özlem Çerçioğlu olayı da aynı şekilde doğrudan yargının siyasallaşması ve yozlaşması ile ilgili bir durum. Savcıların siyasal iktidarın güdümünde hareket etmesini bu örnekte de görüyoruz. 23 yıldır CHP’de milletvekilliği ve belediye başkanlığı düzeyinde siyaset yapmış olan Özlem Çerçioğlu’nun bir anda bir aydınlanma yaşayarak AKP’ye geçtiğini düşünecek değiliz. İşin altında başka dinamikler olduğu açık ki o dinamikleri de Özgür Özel ve diğer CHP’li siyasetçiler açıkladılar. Çerçioğlu doğrudan kocasının şirketi ve kendisinin hapse girmesi üzerinden tehdit edilmiş. AKP’ye katılırsa soruşturmaların ilerletilmeyeceği söylenmiş.

Bu artık Türkiye’de rejimin otoriterleşmesinde yeni bir eşik.

Ve on yıllardır her fırsatta “milli irade” diyenlerin, o irade kendilerinden yana olmadığında takındıkları tutum ve bu tutumdan hiç ama hiç utanmamaları açısından gerçekten ibretlik.

AKP’nin kuruluşundan beri Aydın sadece bir kez, 2004’te, AKP’li bir belediye başkanı seçti. Onun haricinde 2009, 2014, 2019 ve tabii ki 2024 yerel seçimlerinde Aydın’ı hep CHP kazandı. Şimdi AKP demokratik yarışta kazanamadığı Aydın’ı yargı gücünü suistimal ederek tehditle “kazanıyor”. Ve belli ki bu şekilde kazanmış olmakta da hiçbir sakınca görmüyor.

Siyasi iktidar bu tür “bizim tarafa geçersen soruşturmalar durur” tehdidini daha öncesinde HDP’li belediyelere de yapıyordu ancak onlar ilçe düzeyindeydi. Büyük şehir düzeyinde böyle bir durum ilk kez oluyor.

Böyle bir yargı düzeni ve adalet sistemi ile Türkiye artık yol alamaz. Adalet devletin en asli görevlerinden birisidir. Adalet sisteminin bu kadar yozlaştığı bir ortamda bu tür sorunlar birikir birikir ve bir noktada patlar.

En başta, Türkiye’de yargının siyasal iktiarın güdümünden kurtarılması bir zorunluluk. Bu elbette tek başına adalet sisteminin sorunlarını çözmez ama çok önemli bir başlangıç olur.

Öte yandan, yargının siyasal iktidarın güdümünden kurtarılması artık bu iktidar varken olabilecek bir şey değil. Aksine zaten mevcut iktidar artık seçimleri kazanamadığı ve kazanamayacağı için devamlılığını bu şekilde sağlıyor. Yapılması gereken bu iktidardan kurtulmak. Türkiye ancak bu şekilde yargının siyasetin etkisinden arındırıldığı gerçekten kuvvetler ayrılığına dayalı bir siyasal rejime sahip olabilir.