İnsanlığın bu robotlarla kaynak savaşlarına tutuşması ile dünyalar arası kolonileşmesi arasındaki tercihi siyasetçiler belirleyecek.

Küresel dönüşüm muazzam bir hızla ilerlerken bu dönüşümden bir türlü nasibini alamayan topluluklar ve devletler hâlâ var.

Teknolojik adaletsizlik ve yapay zekânın getirdiği dönüşen ekonomiler…

Bir tarafta dünyanın serbest piyasa ile rekabete bıraktığı büyük ekonomiler ve onların araçları olan şirketler, bir tarafta ise ufak güç alanlarını koruyan hanedanlar, aşiretler, tarikatlar, krallıklar ve daha nicesi…

Öğretilen liberal ekonomi teorilerine baktığınız zaman özel sektörün istemese bile tüm diktatörlükleri değiştireceğini ve kaçınılmaz olarak demokrasi ya da buna en yakın sistemin getirilmesinin bir zorunluluk olacağını söylediğini görürsünüz.

Bu karşılıklı bir ilişki doğurur.

Yani ekonominin gelişmesi özgürleşme, özgürleşmenin gelişmesi ise ekonomi ile mümkün.

Peki tarlada buğdayını ekerken Mehmet Ağa demokrasi yoksunluğu mu çekiyor?

Ya da evinde kocasının işten gelmesini beklerken ev işi yapan Ayten Teyze’nin özgürlük talebi mi yoksa akşama çocuklarına pişirecek aş talebi mi var?

İnsanların en temel ihtiyaçlarını giderme dürtüsü her zaman baskın gelir.

Bu temel ihtiyaç ülkeden ülkeye değişebileceği gibi toplumdan topluma hatta bölgeden bölgeye hatta mahalleden mahalleye göre bile değişir.

Bir mahallede park yeri problemken başka bir mahallede çocuk parkı arayışı problem olabiliyor.

Bir mahallede AVM olmaması yadırganırken başka bir mahallede Dim Down Market olarak bilinen üç harfli marketlerin olmaması üzüntü veriyor.

Talepleri ortaklaştırmak mümkün değil.

Aksi durum komünist ya da sosyalist bir sistemin kurulması ile mümkün olabilir ki insanlık tarihi o hikâyeyi geride bıraktı.

Peki bu kadar farklı taleplerle özgürlük ve ekonomik çöküşün ne alakası var, der misin?

Bence demelisin!

Var kardeşim var!..

Yukarıda saydığım varsılları ayartarak o ülkenin ekonomisine çöken, gerek siyasi gerek ise akçeli rüşvetleriyle kuralları kendi istediği gibi koyan büyük şirketlerin tek aradığı şey kârdır.

Vardır kardeşim vardır, sen görmesen de bu işte her zaman bir kâr vardır.

Finansı, rezerv parası, türev işlemleri dünyanın reel ekonomisinin üç katı büyüklükteki kaydî ekonomisi şişti ama patlamıyor.

Fakat onu patlatan yakın zamanın yıkıcı icadı Yapay Zekâ ve onun tamamlayıcı teknolojileri olan Robotlar olacak.

ChatGPT’nin başlattığı dalga Google’ın büyük yatırımıyla daha ileri bir seviyeye yol almaşa başladı.

Sorumluluk sahipleri Yapay Zekâ Etiği’nin bu kazanç yarışında geride bırakıldığını düşünüyorlar…

Ben de fütüristik gazetecilik boyutuyla bakan biri olarak bu kısma dikkat çekiyor ve hasbelkader bir şeyler yapmaya çabalıyorum.

Fakat bu başka bir yazının konusu…

Bugün bilinmesi gereken en temel şey şu:

Ekonomileri büyütün kallavi firmaların rüşvetle satın aldığı karar vericilerin genişlediği deniz, en temelde alım gücü yüksek olan toplumlara ulaşmak ya da yer altı zenginliği fazla olan kaynaklara ulaşmaya dayanıyor.

Ve bu hikâyenin her yerinde iş gücü olarak insan çalıştığı için sömürü amacıyla gelse bile yatırım yapıp büyük şirketlerin girdikleri yerlerdeki insanları eğitmesi bir süre sonra piyasayı ayakta tutuyor.

Tıpkı Türkiye’nin Avrupa Ortak Pazarı’nda yer almasından kaynaklı maddi kayıpları olsa da üretim kabiliyetini, gelişen mevzuatlara göre düzenlemesinin getirdiği piyasa dinamizmi gibi…

Ya da Hindistan, Singapur, Güney Kore ve daha niceleri gibi…

Fakat bunun merkezinde olan insan artık büyük bir darbe almak üzere…

Yapay Zekâ (YZ)’nın hızla eğitilebilir boyuta gelmesi değil korkutucu olan.

Çünkü YZ araçlarını mevcut işlerinizde kolaylaştırıcı olarak kullanabilirsiniz.

Korkutucu olan TESLA’nın sessiz ve hızlı bir şekilde yaptığı ev ve fabrika robotları olarak yakın zamanda hayatımıza girecek olan Optimus’tur ve takip eden diğer şirketlerin asker robotlarıdır.

Nvidia’nın YZ için geliştirdiği özel işlemciyi de bu robotlara ekleyen bir aklın ürettiği ürünü her eve sokmayan bir ekonomi mümkün olmayacak.

Kim evine bakıcı almak yerine çocuklarını okula götürecek, yemek yapacak, mikrodalga fırında yemekleri ısıtıp çocuklara yedirecek bir robotu tercih etmez.

Üstelik bunun fiyatı bir bakıcının bir yıllık maşından azza…

Ya da fabrikasında belirlenmiş görevleri yapan bir işçinin artık işçi kollardan daha büyük derdi olan robotlardan korkmamasını kim sağlayacak.

Patron bu kârdan var mı geçer sanıyorsunuz!..

Robotlaşmanın işsiz bırakacağı insanların kaybedeceği alım gücünü ve bunun tüm ekonomi üzerindeki yıkıcı etkisini nasıl dönüştüreceğimiz konusunda ortaya koyulan tek akıl; hizmetler sektörünü geliştirmek ve insanların daha kalifiye bir eğitim ile daha nitelikli işlere imza atmasını sağlamak olacak.

Peki etrafınızda TikTok, Shorts ya da Reels kaydırmaktan fırsat bulup da bu kaygıyı taşıyan birini görüyor musunuz?

Emin olun bu sadece Türkiye’ye özgü de bir durum da değil.

Bu yıkıcı dönüşümün biz onu daha detaylıca anlamadan bizi vuracağı geleceği çok uzakta aramayın.

Ufak hesaplarla politik manevralar yapanların bu dengeleri düşünmediğini de söyleyeyim.

İnsanlığın bu robotlarla kaynak savaşlarına tutuşması ile dünyalar arası kolonileşmesi arasındaki tercihi siyasetçiler belirleyecek.

Peki sizce bu tercih şimdiden belli değil mi?