Edindiğim bilgilere göre iş sanıldığı gibi değil; takvimde öngörüldüğü gibi motor yapımı hızla ilerliyor ve hedefe başarıyla ulaşılacak gibi görünüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis açılış resepsiyonuna katılması, Türkiye’nin siyaset dinamiklerini derinden etkileyecek bir fotoğraf karesinin de ortaya çıkardı.
Bu yıl Meclis’in açılış resepsiyonu, diğer yıllara kıyasla çok daha dikkat çekiciydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımından ziyade gerek medya gerek ise siyasetin önde gelen isimlerinin orada bulunması bende birçok farklı düşünce uyandırdı.
Hiç uğramayanların baş köşelere geçme çabası, Erdoğan’ın katılımıyla birlikte kendisine gösterilen yoğun ilgiyle birleşince hayli ilginç görüntüler oluştu.
Herkes memleketteki birçok mesele hakkında eleştirilerini ardı ardına sıralarken, sorunların çözüm merciine karşı ortaya koydukları tavır gerçekten düşündürücüydü.
Sanki medyada ve siyasette kendi köşelerinde, mecralarında ortaya koydukları sertliği taraftar toplama ya da fark edilme çabasıyla ortaya koydukları izlenimine kapıldığım.
“Erdoğan’ın uzun yıllar beklenen teamülleri yeniden hayata geçirmesi mi, yoksa CHP’nin boşluğunu vurgulaması mı amaçlandı?” sorusu resepsiyon boyunca konuşuldu.
Fakat benim dikkatimi en çok çeken şey, Erdoğan’ın resepsiyon salonunda yer alan kabul odasında tüm muhalefet liderleriyle bir araya gelmesiydi.
Meclis konuşmasından hemen sonra kürsü arkasında yer alan Meclis Başkanı’nın çalışma ofisinde yapılan mini zirvenin sadece orada kalmayacağının altını çizdi Erdoğan.
Cumhurbaşkanı’nın bu tavrı, özlenen ortak masanın yeniden kurulması açısından önemliydi.
Muhalefetin davete icabet noktasında “tereddütsüz” davranması ise daha da anlamlıydı.
Resepsiyondaki kabul salonunda ortaya koyulan durumu anlatan fotoğraf ile Erdoğan’ın konuşması sonrası yapılan mini zirveye bakınca, şu an CHP’nin bir tarafta, diğer tüm partilerin başka bir tarafta toplandığını görüyoruz.
TİP ise ilkesel anlamda CHP’ye destek veren bir yerde duruyor.
1 Ekim 2025’i not edin.
Türkiye’de siyaset inanılmaz ölçüde büyük ve hızlı bir değişime doğru gidiyor.
Gelelim haftanın önemli olaylarından başka bir tanesine…
Uçak motoru meselesi…
Bir meslektaşımızın Washington’daki açıklamaları çok koşuludu.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın uçak motoru değerlendirmesi hem doğru hem de fazlası olan bir olay.
Yıllarca zor bir coğrafyada MİT Başkanlığı yapmış Hakan Fidan gibi deneyimli bir ismin ağzından bir şeyler kaçıracağına inanmak bana çok gerçekçi gelmiyor.
Biraz araştırdım.
Türkiye’nin jet motoru çalışmasında yer alan ekipten birkaç kişiye ulaştım.
Edindiğim bilgilere göre iş sanıldığı gibi değil; takvimde öngörüldüğü gibi motor yapımı hızla ilerliyor ve hedefe başarıyla ulaşılacak gibi görünüyor.
Tabii bu bilgileri almak kolay olmadı.
Ama hatırlatmak isterim: İkinci Dünya Savaşı döneminde Türkiye diğer devletlere karşı kasıtlı olarak savaşa katılmak ile katılmamak arasında bir algı yarattı.
Bu sayede ABD ve İngiltere’den ciddi yardımlar ve stratejik kazanımlar sağlarken Hitler’in de dikkatini çekmedi.
Sonrasında ise NATO üyeliğinin de yolu açıldı.
Emin olun, bugün de görünenden çok daha fazlası var.
Bu iktidarın en başarılı olduğu alanlar kesinlikle savunma sanayii ve dış politika.
Bedelleri oldu ama çok cesur adımlar atıldı.
Meslektaşım Kadri Gürsel boşuna taşlanmadı.
Onun değerlendirmeleri doğru; zira yıllardır ben de aynı noktayı vurguluyorum:
Türkiye’nin en büyük sorunu her zaman ekonomi oldu.
Kızılelma, Mefkûre, Büyük Hedef, Büyük Amaç, Turan ve daha nice “Büyük Türkiye” tanımlamalarını boşa düşüren her zaman ekonomi oldu.
Ekonomide oyun değiştirici bir adım atıldığında Türkiye, gerçek potansiyelini çarpan etkisiyle ortaya koyacaktır.
Benden söylemesi…