O yüzden ABD Dolarına karşı şu aşamada ciddiye alınabilecek tek para birimi Avrupa Birliği’nin Euro’su olarak görülüyor.
Dünya ekonomisinin ABD Dolarına bağımlı oluşu nedeniyle, uluslararası finans piyasaları ve bu piyasaların da birbiriyle etkileşim içinde olduğu ulusal finansal piyasalar ABD Merkez Bankası (FED)’in aldığı kararlardan oldukça fazla etkileniyor.
Bunu yıkmak için dolarizasyonun değiştiği bir dünya gerekiyor ki, o da şu aşamada kimsenin gündeminde değil.
BRICS ülkelerinin “her an ortak para çıkarabiliriz” tadındaki konuşmaları haricinde karşıt bir finansal girişim yok.
Çin’in Dijital Yuan ile birkaç sene önce başlatmaya çalıştığı bir girişimi var ama şu ana kadar yaygınlaşmış değil.
Bununla ilgili daha önce yazılar yazmış ve bunun çok ciddi bir hamle olduğunu söylemiştim.
Fakat Çin’in bu işte başarılı olması, yeni iş gücü ihtiyacına dayanıyor.
Çünkü halihazırda ekonomik olarak kendine yeten Çin’in, ülke dışından işgücü ihtiyacı neredeyse yok.
Gerek beyaz yaka gerekse mavi yaka mesleklerde çalıştıracak yeterince iş gücü var.
Fakat bir kırılım olur da Çin başka ülke vatandaşlarını uzaktan kendi için ya da yerelde yaptığı yatırımlar ile yerinde bir şekilde çalıştırmaya başlar ve maaş ödemelerini Dijital Yuan ile yaparsa, o zaman bambaşka bir ekosistemi konuşuyor oluruz.
Neoliberal politikalar hızla ilerlemeye devam etseydi Çin’in bu politikası gerçekleşebilirdi.
Fakat bizzat politikanın sahipleri ABD ve İngiltere, bu sürecin başka ülkeleri zengin eden ayağından ayrılma iradesi gösterdi.
O yüzden ABD Dolarına karşı şu aşamada ciddiye alınabilecek tek para birimi Avrupa Birliği’nin Euro’su olarak görülüyor.
Bu para biriminin arkasında istikrar var.
Avrupa’nın yaşlandığını söyleyen tüm taraflar yine de tüm mal ve hizmetlerini satmak için koyduğu hedef pazarlar arasında ilk üçe Avrupa Birliği ülkelerini yazıyor.
Bu da gösteriyor ki Davranış Ekonomisi gereği, Avrupa üretmese bile kazanmaya ve Euro’nun değerini korumaya devam edecek.
Bunu neden şimdi dile getiriyorum biliyor musunuz?
Çünkü sessiz bir şekilde sonuçlanan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Katar Zirvesi, petrol satan ülkelerin satışlarda ABD Doları yerine başka para birimlerini tercih etmeye başlayacağı bir dalga oluşturabilir.
Bu çok kolay değil ama çok da imkânsız değil.
Altın, Yuan ve Euro arasında en istikrarlı ve ABD’yi rahatsız etmeyecek senaryo Euro gibi görünüyor.
Üstelik bu tabloyu İsrail’in yayılmacılığından çekinen Suriye ve Irak’ın, Rusya’yı yeniden sahaya sürme çabasında da görebiliyoruz.
Çünkü jeopolitik kayıplar, ekonomideki verimliliği ciddi anlamda aşağı çekiyor.
Nitekim geçtiğimiz gün Irak İstihbaratı, İsrail’in yeni bir cephe açarak üzerindeki baskıyı azaltmak istediğini açıkladı.
Başbakan Sudani, Putin ile görüşmek için Moskova’ya giderken bu ziyaretin güvenlik parametresinin önemine dikkat çekti.
Sudani’nin dönüşü sonrasında ise Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Irak ziyareti bu anlamda çok önemli.
Fransa’yı Afrika’dan çıkaran Türkiye, onu Ortadoğu’da yeniden konumlandırarak alan açıyor.
Suriye ile başlayan bu sürecin Fransa için bir “Ortadoğu’da yeniden varlık arayışı” olduğu görülüyor.
Macron için bu aynı zamanda iç politikada kullanılacak bir başarı arayışına dönüştü.
Dolayısıyla ABD’yi rahatsız etmeyecek ama İsrail’i bölgede dengeleyecek güçler sıralandığında Fransa’nın neden seçildiği anlaşılabiliyor.
Bahsi geçen petrol satışında Euro’ya geçiş konusunda da emin olun Macron’un söyleyecekleri Arap başkentlerinde dikkate alınacaktır.
Küresel bir denge arayışı var.
Tüm devletler, Trump’ın gündeminde bir gün menüde ana yemek haline gelebileceklerini biliyor.
ABD’nin kaybolan gücü, İsrail’in “Yaptık yaptık, yoksa artık yapacak bir şey de kalmayacak!” tarzındaki saldırılarını da açıklıyor.
Dünya yakın zamanda dengeye gelecek.
Bu çatışmalar ve denge arayışları önümüzdeki 10 yılın konusu olabilir.
Burada merkezde ekonomi olacak.
Bu anlamda FED hiç istemese de faizi 25 baz puan indirerek yüzde 4.00–4.25 aralığına çekti.
Trump’ın baskıları işe yaradı.
Bu indirim ile FED, 2025 yılındaki ilk faiz kararını vermiş oldu.
Bundan önceki beş toplantıda faiz oranları sabit tutulmuştu.
2024 yılında Aralık ve Kasım aylarında 25’er baz puan, Eylül ayında ise 50 baz puan faiz indirimi yapmıştı.
2025 yılında ise “bekle-gör” politikasıyla ilerlemişti.
Bugün ise Trump’ın planları için finansal kaynak yaratılması gerekiyor.
Bunun için de faizlerin düşmesine ihtiyaç var.
ABD, 2008’den bu yana dağıttığı parayı hala toplayabilmiş değil.
Yani faiz indirimi için bence erken.
Bunu içerideki rakamlara göre yapmak süreci makyajlama çabasının bir sonucu gibi görünüyor.
ABD artık bir eşikte.
Tüm dünyaya “Ben tekrar içime dönüyorum!” mu diyecek, yoksa “Dünyada benim borum öter, siz ne yaparsanız yapın!” mı diyecek?
Şu anki adımlara bakınca ben ara yolu bulmaya çalıştığını görüyorum.
Fakat Trump’ın “Savaş Bakanlığı” gibi marjinal çıkışları veya NATO üyelerinin Rusya’ya yaptırım hazırlığı gündemi ciddiye alınmalı.
Trump “tavşana kaç, tazıya tut” derken bölge devletleri de bu denklemde ve değişimde yerini almaya başlıyor.
Türkiye’nin Yeni Orta Vadeli Programı, bu aşamada dünyadaki ve bölgedeki bu dinamizmi ne kadar kaldırabilir pek emin değilim.
İşleri biraz daha sıkı alma vakti geldi de geçiyor artık…
Benden söylemesi…