Biliyorsunuz, PKK meselesi ne kadar ülkemizi sıkıntıya sokan bir mesele ise, KKTC’nin haklarını korumak için Yunan ve Rum lobisinin Avrupa’da bize karşı takındığı tutum da o kadar sıkıntı yaratmıştır.
Dünyayı değiştirecek büyük bir gelişmenin hemen öncesinde, Türkiye’yi de doğrudan etkileyecek bir gündem ile karşı karşıyayız.
Batı Dünyası’nın inşa ettiği kural temelli dünya düzeni büyük ölçekte çatladı.
Reel politik düşünceler küreselleşmenin önüne geçirilmeye çalışılsa da ben buna pek prim vermiyorum.
Fakat 80 yılda oluşan uluslararası hukuk düzeninin şu an tek savunucusu Avrupa Birliği kalmış durumda…
Zira Yalta ile başlayan, Birleşmiş Milletler’in kuruluşuyla devam eden süreç devletlerin saldırganlığını sınırlayarak görece bir barış meydana getirmişti.
En azından savaşlar, büyük yıkımların olduğu konvansiyonel yöntemlerden daha çok istihbarat yöntemlerine indirgenmişti.
Bugün ise o konvansiyonel yani “Yehova ne verdiyse dalın!..” mottosuyla İsrail’in Gazze’ye yaptıkları insanın hafsalasına sığmıyor.
İnsanlığın büyük imtihan verdiği bu soykırım, dünyanın gözü önünde Batı normlarını hiçe sayarak yapılıyor.
Batı halklarını duymayan Batı yönetimlerinden bazıları hizaya gelse de, güç sahibi olanların büyük çoğunluğu hâlâ yola gelmiş değil.
İşte bunu sağlamak adına BM’nin 80. Genel Oturumu’nda Filistin’in devlet olarak tanınması kararı alınması planlanıyor.
İşin garibi ise, Batı sisteminin kurucusu ve BM’nin mimarı ABD’nin, bu işin gerçekleşmesini önlemek için Filistin delegasyonuna vize vermemesi ve bu amaca dönük bir dizi diplomatik girişim başlatması.
Sebebi ise Kudüs’ün Trump tarafından İsrail’in başkenti ilan edilmesinden sonra BM’de raconu çizilen ABD’nin yeniden bir itibar kaybı yaşamasının önüne geçmek tabii ki de…
Bunu başarıp başaramayacakları bizlere çok önemli çıktılar verecek.
Eğer ABD başarılı olur ve Filistin’in tanınması konusunda bu kadar büyük bir konsensüs oluşmasına rağmen Gazze’deki katliamlar göz ardı edilip karar alınmazsa, o zaman Batı sistemine olan güven büyük bir yıkıma uğrar.
Yok eğer Filistin’in BM’de temsil edilmesi sağlanırsa, o zaman İsrail’in soykırımını önleyecek bir Barış Gücü için zemin yakalanmış olur.
Gerçi hâlihazırda BM normları ve uluslararası hukuk, bugün için Gazze’de bir Barış Gücü konuşlandırılmasına yeterli altyapıyı sağlıyor.
Fakat yine de bu süreç tüm ayrık otlarını susturacak bir yol açacak ve daha çok, vicdanlarının seslerini meydanlarda aylardır dile getiren insanlığın ortak kaderini yeniden inşa edecek.
Eylül ayındaki süreç sadece bunlara gebe değil.
Türkiye için birçok sonucu olacak bu meselenin bir de KKTC boyutu var.
Biliyorsunuz, PKK meselesi ne kadar ülkemizi sıkıntıya sokan bir mesele ise, KKTC’nin haklarını korumak için Yunan ve Rum lobisinin Avrupa’da bize karşı takındığı tutum da o kadar sıkıntı yaratmıştır.
Eğer Filistin tanınırsa, o zaman KKTC’nin önünde kendisini tanıtmak için başka bir engel kalmaz.
Yeterli egemen devletin tanınması sağlanırsa, BM’de KKTC’nin tanınmamasının işten bile değil.
Ama Filistin tanınmazsa, o zaman KKTC için de diplomatik zeminin değiştirilmesi ve 2017’de rafa kaldırılan federasyon sürecinden iki devletli çözüm felsefesini güçlendirecek adımlar atılması gerektiği açıkça görülüyor.
Tüm bunları KKTC’nin Ankara Büyükelçisi İsmet Korukoğlu ile konuştuk.
Jeopolitik güvenlikten bölgesel ittifaklara birçok meseleyi masaya yatırdık.
Bir grup gazeteciyle sorduk, cevap aldık.
Sağ olsun Büyükelçi ile sonrasında birkaç derin meseleye de özel olarak değindik.
Velhasıl-ı kelam, KKTC’nin Mart ayında iyi gündem oluşturmak adına Güney tarafıyla yaptığı görüşmeden 6 maddelik uzlaşı çıkmıştı.
Temmuz ayında bir görüşme daha oldu.
Rum tarafının tek taraflı egemenlik iddiaları hâlâ yerinde dursa da, pozitif sürecin ilerlemesinin yarattığı bir iyimserlik de var.
Fakat ABD’nin silah ambargosu meselesi bölge denklemini zorluyor.
Türkiye’nin deniz üssü ve hava üssü adımlarının getirdiği askeri denklem, güneyi misliyle hareketlendirdi.
Rum tarafının, korkan bir çocuk misali ABD, İsrail, Fransa derken kimi bulursa sarılmasına karşı söylenecek tek söz:
“Denize düşen yılana sarılır.”
Rum tarafının denklemini de kırmaya yarayacak politikalarla, Türkiye’nin Türk Devletleri Teşkilatı ve Avrupa Birliği üzerinden kurmaya çalıştığı oyunu görüyorum.
Sonuçları, tıpkı Filistin’in tanınması süreci gibi, KKTC nazarında oyun değiştirici olacak.
Fakat bana göre KKTC konusunda esas oyun değiştirici, Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı ittifaktayken saf değiştiren Mısır olacak.
Mısır’ın Türkiye ile savunma alanındaki işbirliği, düşünülenin ötesinde bir bölgesel değişim getirebilir.
KKTC de tabii ki bu denklemde önemli bir yapı taşı olarak oyuna katılabilir.
Benden söylemesi…