Birleşmiş Milletler (BM)’in 80. Genel Kurul oturumları, dünyanın ortak Filistin açıklamalarına sahne oldu.
ABD’nin oturuma katılmaması için vize vermediği Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, video mesaj yoluyla açıklama yaptı.
ABD ve İsrail’in tüm çabalarına rağmen sadece bir hafta içinde Kanada, Avustralya, İngiltere, Portekiz, Fransa, Monako, Belçika, Lüksemburg ve Malta’nın da Filistin’i tanımasıyla birlikte Filistin’i tanıyan devlet sayısı 157’ye yükseldi.
Bu şu açıdan çok önemli:
Mason ve Siyonist lobinin tüm askeri, siyasi, ekonomik ve diplomatik çabalarına rağmen, eksik ve geç işlese de liberal sistemin dünyaya kazandırdığı küresel barış ve diplomasi mekanizması hâlâ işliyor.
Bu sistemin çıktıları, devletlerin egemenliklerini akamete uğratmadan yol alıyor.
Tabii fakir ve güçsüz bir Afrika, Asya veya Balkan devleti olursanız, egemenliğinize müdahale daha hızlı oluyor.
Fakat İsrail gibi, sınırlarının içinden ziyade gücünü ülkelerin içindeki diasporasından alan bir devletin girişimlerinin sonuçsuz kalması, küresel demokrasi ve barış adına iyimser bir tablo ortaya çıkarıyor.
Ancak bu tanımaların gölgesinde Gazze’ye başlatılan tank harekâtı ve öldürülen masumların devam ettiği soykırım sürüyor.
Ama bu konuda da anlamlı bir hareket başladı: İspanya ve İtalya, Küresel SUMUD filosunu korumak için donanma gönderdi.
Bu iyi niyetli barış çabalarına izin vermekten daha öte bu girişimleri de korumaya dönük büyük bir adım.
Tabii ki bunları “temsili” görmek gerekiyor.
Şu aşamada kimse İsrail ile karşı karşıya gelmez.
Sebep açık: ABD’nin küresel hegemonya olarak caydırıcılığı…
Fakat bu düzenin değiştiği artık Batı Avrupa devletlerinin tercihlerinde bile görülüyor.
Yeni dünya düzeninde rol kapmak isteyenler daha da artacak.
Bağımsız ve sağduyulu diplomatik girişimlerin çoğalacağına inanıyorum.
Umarım bu yüzyıldaki en büyük ve en saçma çatışmaların sonuncusu Ukrayna ile son bulur.
Bu gidişi olumlu görüyorum.
Fakat küresel ekonomi farklı bir seyirde ilerliyor.
Rusya Merkez Bankası’nın açıklamalarına bakınca, ABD’nin Bitcoin üzerinden yeni bir rezerv para oluşturmaya çalıştığına ve bu yolla 35 trilyon dolarlık borcunu eritmeye yöneldiğini görüyoruz.
Eğer bu plan doğruysa, buna en çok ABD’li milyarderler kızacaktır.
Çünkü bu senaryo, ABD’nin artık içten içe çöküşünü başlatabilir.
ABD bir “hasta adam” değil belki, ama çok ağır bir “kovid” geçirmiş durumda.
Ve bundan kurtulmak için “doğru reçeteleri” mi uygulayacak, yoksa “deneysel yöntemlerle” risk mi alacak, hep birlikte göreceğiz.
Doğru adımlar ABD’yi en azından yüzyılın sonunda hâlâ büyük güçlerden biri olarak sahnede tutabilir.
Ama yanlış adımlar, eyaletlerin parçalanması, Meksika’nın hakkı olan topraklarını geri alması, Kanada’nın New York başta olmak üzere kuzey eyaletlerine çökmesi ve hatta Kızılderili devletlerinin yeniden kurulması anlamına gelebilir.
Emin olun, yaşayabileceğimiz senaryoların ucu bucağı yok.
Ve bunların hepsi, ABD’nin engelleyemediği bir gelişmeden başladı: Kudüs’ün İsrail’in başkenti ilanının BM Genel Kurulu’nda iptal edilmesi ve birkaç yıl sonra gelen Filistin’in tanınması.
Bu getireceği sonuçlar itibarıyla düşünülenden çok daha büyük bir milat olacak.
Benden söylemesi…