Demek ki iktidar, ayağı yere basan projelere kayıtsız kalamıyor. Peki, muhalefet eleştirinin ötesinde ne sunuyor?

Dışarıda İsrail’in HAMAS ile yaptığı Gazze’deki ateşkes anlaşmasına uymaması ve bunun yarattığı kaotik ortamın Türkiye’ye yükü…

İçeride ise Cuma günü görülecek CHP’nin 38. Kurultay davasından çıkacak sonucun, Türkiye’de yeni bir krizin fitilini ateşleme tehlikesi…

Güzel ülkemin üzerinden kara bulutlar bir türlü dağılmıyor.

“Her şey yoluna girsin de artık muasır medeniyet yarışına girelim.” temennisi artık bir umuda dönüşmeye başladı.

İyi şeyler oluyor ama sonuç üreten bir iyilik henüz ülkeye uğramadı.


Bu gündemlerin arasında bir de Terörsüz Türkiye meselesi var.

Bu potansiyel olarak ülkeye büyük bir kazanım da sağlayabilir, geri dönüşü olmayan kayıplar da getirebilir.

CHP’nin halk nezdinde artan itibarını yerle bir eden Aziz İhsan Aktaş Suç Örgütü davası ve bazı CHP’li belediyelerdeki yolsuzluk iddiaları da bu tabloya tuz biber eken başka bir başlık…

“Siyasette ne olursan ol, yine de gel” mantalitesinin ne kadar doğru olduğu üzerine partilerin ciddi ciddi düşünmesi gerekiyor.

Sadece sayı artırmak için, AK Parti başta olmak üzere diğer tüm partilerin dışarıda bıraktığı kirli kişileri bünyeye katmanın maliyetini cümle alem duysun görsün.


Siyaseti hep aynı isimlerle değil, yeni ve dinamik kadrolarla, kendi projesi ve tabanı olan insanlarla yürütmenin ne kadar önemli olduğunu gördüğümüz zamanlardayız.

Aksi takdirde, bugün CHP’nin başına gelen yarın diğer muhalefet partilerinin başına gelir.

Benzer durum AK Parti için de geçerli.

Çünkü son dönemdeki transfer yarışında onlar da birçok ismi bünyelerine kattılar.

Hatta katılan bazı isimler parti içinde ciddi bir huzursuzluk yarattı.

Şunu iyi anlamak gerekiyor:

Yeni isimler bulunmalı ama parti disiplini bozulmamalı.

Aksi hâlde partiye ayrılıkçı düşünceler sızar ve gerisi yükselen bir muhalefet dalgasına dönüşür.


Muhalefet iyidir.

Demokrasilerde yapıcı muhalefetin katkısı yadsınamaz.

Fakat bugün Türkiye gerçekten böyle bir muhalefete mi sahip?

Ayağı yere basan kaç proje görebiliyoruz?

İYİ Parti’nin ARTAGAN ve Rüzgâr Gülü projelerini sıklıkla yazarım.

Çünkü bu projeler toplumda karşılık bulan, somut hedefler içeren girişimlerdi.

Nitekim iktidar da bunu görerek, gerek kalkınma planına gerekse hükümet hedeflerine bu vaatleri dâhil etti.

Böylece İYİ Parti’yi boşa düşürdü.

Demek ki iktidar, ayağı yere basan projelere kayıtsız kalamıyor.

Peki, muhalefet eleştirinin ötesinde ne sunuyor?

Sanırım herkes bu konuda şapkayı önüne koymalı.


Dışarıdaki tablo ise bambaşka.

Erdoğan’ın karizmatik liderliği, Netanyahu’yu fazlasıyla rahatsız etti.

İyi veya kötü, HAMAS üzerindeki etkisi bugünkü barış zemininin oluşmasını sağladı.

Fakat bu durum Bibi’ye yaramadı.

Çünkü Netanyahu, savaş suçlusu olarak hem halkına hem dünyaya hesap vermek yerine, koltuğunu korumak için kontrollü gerilim üretmek zorunda.

İsrail Parlamentosu’nun, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim birimlerinin İsrail’e ilhakına dair aldığı ön karar bunun açık bir göstergesi.

Bir de ABD’nin baskılarına rağmen Gazze’de oluşturulacak Barış Gücü’ne Türkiye’nin katılımını engelleme çabası var.

Bu, çok önemli bir madde.


Erdoğan, Trump’a ve dünyaya çözümün anahtarı olduğunu gösterdi.

Trump’ın “Bibi”si (Netanyahu) bu duruma ne kadar karşı koyabilir?

Bence Ortadoğu’daki asıl kırılım, bu Görev Gücü içinde Türkiye’nin yer alıp almayacağıyla netleşecek.

Eğer Türkiye burada görev alırsa, İsrail ile hızlı bir normalleşme süreci başlayabilir.

Bu aynı zamanda Arap Devletleri nezdinde Türkiye’nin itibarını katlayarak bölgedeki etkisini artırır.

Bakalım ne olacak?

Bu, gerçekten çok kritik bir dönemeç.

Benden söylemesi…