Kızılelma Türk tarihinde ve Osmanlı'da kullanılan ulaşılmak istenen şey, ülkü gibi anlamları temsil eden bir tür semboldür. Bilinenin aksine hedef değil; yoldur. Türk milleti ve Türk devletinin vardığı her menzilde tekamül etmesidir. Bu nedenle de Kızılelma yolda yürüme, yürüdükçe güçlenme ve gelişmeyi simgeler. Aynı zamanda güçlendikçe ve geliştikçe ortaya çıkan bir hava gücüne de vermiştir adını. Bu, havacılık tarihinde emsal değeri olan bir hamle; zira jet motorlu hareketli bir hedefi havadan vuran ilk insansız savaş uçağı olarak KIZILELMA, insanlı muharip uçakların yüzyıllık hegemonyasına da meydan okumakta.
Yurt dışından alınan sistemlere bağımlı olduğumuz dönemleri hatırlarsak: “Ambargolar”, “yavaşlatılmış teslimatlar”, “bakım kısıtlamaları”… Güvenlik kavramı başka devletlerin siyasi gelişmelerine teslim edilmeyecek kadar önemli. Savunma sanayinde ilk 6’ya girmiş olmamız işte bu yüzden önemli. Çünkü bir ülke kendi gökyüzünü koruyabilmeli, kendini sözünü söyleyebilmeli.
Uluslararası ilişkiler açısından bakıldığında devletler arası güç dağılımının teknolojik kapasite üzerinden yapıldığı yeni bir döneme tanıklık ediyoruz. KIZILELMA’nın düşük radar izi, sürü uçuş kabiliyeti ve platformlar arası komuta özelliği, Türkiye’yi savunma sanayide söz sahibi ülkeler arasındaki yerini pekiştirdi. “network-centric warfare” dediğimiz ağ merkezli harp doktrininde söz sahibi ülkeler arasına girmiş bulunuyoruz. Bu doktrin bilgi teknolojisiyle sağlanan bir bilgi avantajını, dağıtılmış kuvvetlerin bilgisayar ağları aracılığıyla rekabet avantajına dönüştürmeyi amaçlayan bir savaş teorisidir. Böylece bir ülkenin insan unsuruna bağımlılığı azaldıkça, caydırıcılığı bir o kadar artıyor. Peki hangi özelikleri farklı? Otonom dost-düşman tanıma, hedef tamamlama ve supersonic versiyon yol haritası gibi özellikleri var.
Elbette küresel basında da yankı uyandıran bir gelişmeydi. Western defense media, KIZILELMA’yı çoğunlukla “Türkiye’nin insansız savaş konseptini radikal biçimde ileri taşıdığı bir platform” olarak yorumladı. Bazı yayın organları, özellikle ABD ve İngiltere merkezli savunma portalları, bu teknolojiyi F-35 programından dışlanmanın ardından Ankara’nın kendi kendine yeterlilik hamlesinin beklenenden hızlı sonuç vermesi şeklinde çerçeveledi. Diğer bir anlatı ise, Türkiye’nin Bayraktar TB2 ile başlayan “drone diplomacy” sürecini artık daha sofistike, yüksek hızlı, düşük görünürlüklü bir aşamaya taşıdığı yönünde. Medya temsilindeki bu çeşitlilik, aslında uluslararası sistemde Türkiye’nin savunma sanayiine dair algının dönüşümünü yansıtıyor.
Küresel basının ilgisi ve akademik çevrelerin tartışmaları gösteriyor ki, Türkiye’nin insansız savaş uçağı ekosistemine yaptığı yatırım küresel askeri teknoloji yarışı ve beraberinde ihracatı hızlandıracak. KIZILELMA’nın görünmezliğe yakın düşük radar izi, supersonic üretim hedefi ve çoklu platform komuta kabiliyeti sınırları zorlamış durumda. Devletlerin askeri kapasiteyi nasıl tanımladığı, caydırıcılığı nasıl inşa ettiği ve küresel güç mimarisinin hangi teknoloji etrafında yeniden şekillendiğiyle ilgili. KIZILELMA, Türkiye’yi bu yeni mimarinin merkezine doğru taşıyan en görünür—belki de en görünmez—aktörlerden biri.