Seçim her şeyi değiştirdi.

İktidara gelmek isteyen muhalefetin adımları AK Parti’yi hizaya sokmaya başladı.

Türkiye’nin en büyük partisi koltuğuna seçim sonrasındaki oy dağılımıyla CHP’nin geçmiş olması her şeyi etkiledi.

Vatandaşın İstanbul ve Ankara’da iktidara bir ders vereceği beklentisi oldukça yüksekti ama İç Anadolu ve Karadeniz Bölgesindeki birçok şehir ve büyükşehir belediyesini CHP’nin kazanmış olması, yakın geleceğe ilişkin birçok beklentiyi revize etti.

CHP’nin AK Partili belediyeleri kazanması AK Parti’nin politikalarının uzantılarını sahada vatandaşa hissettirmesini zorlaştıracak.

Ayrıca belediye imkânlarıyla partili şirketlere ve il başkanlıklarında iş bekleyenlere sağlanması beklenen iş kapıları da kapandığı için, AK Parti’nin tabanını tutması epey zor olacağa benziyor.

Bu durumda elinde sayılı seçenek olan iktidar partisini Parlamenter Sistem dönemlerindeki erken seçim ikliminden ayıran farklar ilerleyen günlerin nasıl şekilleneceğine ilişkin oldukça belirleyici olacak.

Evvela bir koalisyon hükümeti olmadığı için güvenoyu sisteminin rafa kaldırıldığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, iktidarın beş senesini sürdürmesine imkân tanıyor.

Bu nedenle erken seçim için Meclis’te sağlanması gereken nitelikli çoğunluğun büyük kısmını oluşturan AK Partili milletvekilleri, sıkışan sistemin anahtarı konumunda görünüyor.

Zira MHP, Cumhur İttifakı’ndaki pozisyonundan vazgeçerek muhalefete geçse bile erken seçim kararı alınması imkânsızlık yörüngesinde yer alıyor.

Aradaki fark çok fazla olduğu için yeterli vekil sayısını temin etme politikası da milletvekilleri pazarlıklarıyla mümkün olamayacaktır.

Bunun hesabını yapan CHP Genel Başkanı Özgür Özel erken seçim talebinde bulunmadığı açıklamasıyla oldukça stratejik bir adım attı.

Erken seçim için geriye kalan senaryo AK Parti’nin dağılması ya da içinden bir partinin çıkması ihtimaline kalıyor ki, bu da sahadaki durumun artık geri dönülemez noktada olmasıyla mümkün olacak bir senaryo olur.

Şu durumda iktidarın ekonomiyi rayına oturtmak için beş yıla yakın zamanı var ve gerçekten bunu başarabilir.

CHP’nin aldığı belediye sayısı ile kapsadığı vatandaş sayısı her ne kadar erken seçim gündeme gelmese bile enflasyonla mücadele sürecinde 2028 Genel Seçimlerine doğru giderken elini oldukça güçlü hâle getiriyor.

Tasvip etmesem de vatandaşlarımızın çok sevdiği yardım ekonomisi, Türkiye’de siyaseti epey belirleme gücüne sahip.

Belediyelerin kaybıyla birlikte hareket kabiliyeti daralan iktidarın sıkışan politik zemininde enflasyonla mücadeleyi ciddiye alma zorunluluğu, CHP’nin büyük oranda avantajlı olacağı bir iklim meydana getirecek.

Yardım politikalarının yanında dişe dokunur birkaç proje ile yıllarca “ÖCÜ” olarak gösterilen CHP’nin bu imajı yıkabileceği muazzam bir fırsatı var.

Başarabilirler mi bilmiyor…

Açıkçası benim için hiçbir siyasi partinin adı önemli değil.

Ben politikalara bakıyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisini ayakta tutma çabasını izlerken vatandaşın haykırışlarının yazarkasa atmaya varacağı eşiği gözlemek şu aşamada en belirgin kırılım olacak…

Tüm bu kaosa rağmen aslında oluşan bir harmoni de var.

Nitekim yıllarca denge ve denetleme sistemini oy çokluğu ile yok eden AK Parti’nin artık bir denge tutma zorunluluğu iktidarın akılcı politikalarda istikrar göstermesini teşvik edecek.

Bundan dolayı seçimden sonraki süreçten bu yana doların düşüşünü izliyoruz.

Seçim öncesinde milyarlarca dolar yakmalarına rağmen Amerikan Dolarının yükselişini durduramayan hükümetin, seçimde yaşadığı hezimet sonrasında doları frenlemeye çalışacak politikaları önceleyeceğini düşünüyor olamazsınız değil mi?

Yaşanan durum 50 puana gelen faizin etkisi ile birlikte yine bir 500 baz puanlık artış için beklentinin oluşması süreci ve ayrıca iyice ucuzlayan Borsa İstanbul (BİST)’a yabancı girişinin başlamış olması ile çok ilinti bir durum.

Erdoğan, iktidarının ilk yıllarındaki siyasal sıkışmışlık alanında daha liberal ve uyumlu bir çizgide kalmıştı.

Bu da dizginlenmesi durumunda iktidarın daha sarih bir yaklaşım izleyeceği düşüncesiyle yabancıların Türkiye’ye girişini hızlandırmaya başladı.

Bu aşamadan sonra ekonomiyi düzeltmek için iki yıl sürecek sıkışık bir periyoda gireceğiz.

Kredi kartı limitlerinin bazıları düşürülecek bazıları da enflasyon artarken artırılmayacak.

Taksitli satışlara sınırlama gelecek ve paraya ulaşım iyice zorlaşacak.

Kredi faizlerinin yüksekliği nedeniyle de sıkışan talep yönlü enflasyon, arzın fiyatlama davranışını etkileyecek ve üretici fiyat endeksi eksi endekse doğru yol alarak TÜFE üzerindeki baskıyı azaltacak.

Ama bu iki senelik süreç öyle kolay olmayacak.

Krediyle çalışan birçok firmanın iflası ve onların yaratacağı en az iki puanlık işsizliğin getireceği sosyal bunalımı izleyeceğiz.

Borçlarını ödeyemeyenleri intiharları gündemi iyiden iyiye sararken iktidarın konuşulacak başka gündemlere ihtiyacı olacaktır.

Bu nedenle bu yaz terörle mücadele operasyonları ile başlayan sürecin son baharda yerini Avrupa Birliği ile pozitif ilişkiler kurma politikalarına bırakacağını söyleyebiliriz.

Muhtemelen NATO’nun yeni genel sekreterini seçerken bir Türk’ün seçilmesi noktasında yeterli lobiyi oluşturamayacağımız için, orada sağlayacağımız desteğe karşı AB’de önümüzün açılmasını isteyeceğiz.

En makul senaryo ise Yunanistan’ın adayının kabul edilmesi ve Türkiye’nin bu adaya desteğini sağlarken AB’deki Yunanistan vetolarının gündeme gelmesi olabilir.

Daha neler olacak neler!...

Benden söylemesi…