Bugünkü “Biyolojik insan” birileri ne göre Homo Sapiens’in son örnekler. Yeni insan, onlara göre, din, ahlak, gelenek, biyolojik cinsiyeti, tarih ve gelecek tasavvurundan bağımsız olarak dönüştürülecek ve gelecek nesiller kuluçkalarda üretilecek. “Yeni İnsan”ın adı “Siborg” O kendini istediği kadar kopyalayarak Avatarlara dönüştürebilecek. İsterse kendine benzer, Humanoid adı verilen İnsanımsı Robotlar da satın alabilecek. Ya da kendini veya atalarından gen örneklerini bulabildiklerini yeniden canlandırabilecek. “Klonoid” insanlar Nesnelerarası iletişimin Nesne’si olarak kendisi ile ilgili tüm verilere ulaşabilecekler. Bunlar canlı olsalar da Ruhsuz varlıklar olacaklar. Hatta, Klonoid canlılar, farklı insanlar ve hayvanlardan aktarılacak genler ve implant edilecek organlarla, daha önce eşi-benzeri olmayan varlıklara dönüştürülebilecek. Bu yöntemle ölümsüz olacaklarını ileri sürüyorlar.
Mevcut insanların kafalarına Chip takıldığında zaten artık biyonik robot’a dönüştürülmüş olacak. Bir de X-enebot’lar var ama, onlar insan değil. Farklı bir canlı türü. Bu teoriye göre, insan gibi düşünen ana tavşan gibi üreyen, koyun gibi büyüyen, sincap gibi beslenen bir canlı türü üretmek mümkün.
Biz, Hz. Adem’den geldik, buna iman ediyoruz. Bu dünyada melekler, cinler, şeytanlarla birlikte yaşıyoruz. Öte yandan evrende yaşayan canlıların tam sayısını bilmiyoruz. (Lokman 27)’de şöyle deniliyor: "Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa ve deniz de (mürekkep olsa), ardından yedi deniz daha eklenerek (mürekkep olsa), Allah’ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir." Biz zamanın ve mekanın/evrenin neresindeyiz onu bilmiyorum. Biz yaratıldığımıza inanıyoruz, birileri varoluşçu, “evrim teorisi”ne inanıyorlar. Yeni madde, zaman, mekan tanımı ile aslında bu teoriler çöktü. Bugün bize bilimsel diye dayatılan tanımların çoğu, 19. Ve 20 YY’da eğitim yolu ile kafalarımıza çakıldı. 19.YY sonuna doğru, savaş yıllarında, sömürü mirası üzerine inşa edilen bilim, sanat, siyaset ve buna dayalı ekonomi üzerinden yeni kavramlar ve kurumlar ürettiler ve bu günlere geldik. Hala bize 10.000, 100.000 yıl öncesinden söz ediyorlar. Oysa farklı ve zaman ve mekan boyutlarında bu sayıların bir anlamı yok. Ama hala bunları konuşuyoruz.
Düne dair ne varsa dünde kalacak, şimdi bizim yeni şeyler söylememiz gerekiyor ama, dünkü yanlışların yerine yeni yanlışlar dayatılıyor sanki insanlığa. Global Reset böyle bir dayatmanın ürünü olarak önümüzde. Yeni düzenin mimarlığına soyunanlar, insanı hem biyolojik ve hem de mental olarak, aklı, sezgi ve algıları ile yeniden tanımlamak istiyorlar.
(Piyasası, borsası olan bir Politikacı tipi olarak “İmamoğlu örneği” için, yazının sonundaki NOT’a bakabilirsiniz.)
Biz dünden bugüne nasıl geldik, sanırım buna bir bakmak gerek. "Homo" Ne demek? "Homo", Latince kökenli bir kelimedir ve "insan" veya "kişi" anlamına gelir. Etimolojik olarak, Proto-Hint-Avrupa dilinden türetilen "toprak" kökünden gelir; bu da "toprak insanı" veya "yer insanı" gibi bir anlamı çağrıştırır. Modern zamanlarda insan türlerini sınıflandırmak için cins adı (genus) olarak kullanılır: Homo, Homo sapiens gibi türlerin ilkidir. Bu tanım, 18.YY sonlarında Carl Linnaeus'un sistematik sınıflandırmasıyla standartlaşmış daha sonra da popüler hale getirilmiştir. Aslında Linnaeus Botanikçidir, bitkileri sınıflandırırken bunu insan ve diğer canlılara da uygulamaya çalışmıştır. Latince’de “Homo” “İnsan” demek iken, Yunanca’da "homos" aynıyet, eş, benzerlik ifade eder ve çok farklı anlamlara gelir. “Homos”dan üretilen "homoseksüel" “eşcinsel/benzer cinslerin beraberliği” anlamına gelir. “Homo” ile başlayan diğer örneklere bakacak olursak “Homo Sapiens”, “Homo Politicus”, “Homo Economicus” gibi terimler, insan tabiatının farklı yönlerini vurgulamak için kullanılan metaforik ifadelerdir.
Homo sapiens "akıllı insan"ı, modern insan’ı tanımlar: Yüksek zeka’ya evrilmiş, araç yapma, dil kullanımı gibi özelliklere sahib bugünkü insanı tanımlamak için kullanılan bir kavram bu..
Homo politicus Homo Sapiensin bugüne uzayan alt kırılımları olarak üretilen modern kavramlardır. "Siyasal insan". İnsanın politik bir varlık olduğunu, toplumda adalet, katılım ve ortak iyilik arayışı ile tekamül yolculuğunu örgütleyen modern insanı tanımlar. Tabi bu arayış her zaman başarı ile sonuçlanmadı. Politik insanı tekamül beklerken tereddiye de uğradı. Bu anlamda "politik insan", güç odaklı, aşırı pragmatik, oportünist bir sapmayı ifade eder. Aristo’nun "zoon politikon" (siyasal hayvan) tanımı, “insan”ı “düşünen canlı” (batıda hayvan) tanımına ek olarak, insanın aynı zamanda “politik bir canlı”, (batıda hayvan) olma özelliği ile diğer hayvanlardan ayrılmasına vurgu yapar.
Homo economicus "Ekonomik insan" tanımında İnsan “rasyonel, fayda maksimizasyonu peşinde koşan, bencil bir aktör” olarak modellenir. Evrimci biyolojide, soyu tükenmiş insan atalarını tanımlar. Bunlara göre Homo cinsi 2.5 milyon yıl önce, alet kullanan ilk insan “Homo habilis” ile başladı. “Homo erectus” yani "iki ayağı üzerine dik duran insan", ~2 milyon yıl önce, Afrika'da ortaya çıktı. “Homo neanderthalensis” (Neandertal insanı), ~400.000 yıl önce, Avrupa’ya geldi. “Homo heidelbergensis”, “Homo floresiensis” (Hobbit insanı), “Homo naledi” gibi 10-15 kabul edilmiş türden söz ediyorlar. “Homo faber” araç ve teknoloji icad eden, Mucid insanı ifade ediyor. Johan Huizinga'nın 1938 tarihli Makalesinde “Homo ludens” yani "oynayan, danseden insan"dan söz ediyor. Johan Huizinga, 193o’larda “Homo aestheticus” "estetik insan"dan sözetti. “Homo reciprocans” başkaları ile farklılaşarak ya da benzeşerek kollektif davranmaya çalışan "karşılıklı insan" modeli’ni tartışmaya açtı. Birileri “Tanrı geni” ya da iman genini bulmuştu (!?) “Homo religiosus”u "dindar insan"ı keşfetti!? Birileri de “Homo sustinens”i yani "ekoloji odaklı sürdürülebilir insan”ı keşfetti. “Homo creator” yeni fikirler üretirken, “Homo symbolicus” sembollerle kendini ifade ediyor, “Homo demens” ise "delirmiş insan". Trump, Netenyahu, Bill Gates filan bu gruptakilerden olsa gerek.
"homosexual" ve "heterosexual" terimlerini ilk kez Karl-Maria Benkert tarafından 1868 yılında eşcinsel hakları savunucusu Karl Heinrich Ulrichs'a yazdığı mektupta kullanmış. Az zamanda büyük mesafe kat etmişler. Bu tanımlar daha sonra ancak 19.YY ortalarına doğru popüler hale geldi.
Bu konuyu uzun uzun anlattım ki, siyaset’in tepesinde karar verici pozisyondaki kişiler hala LGBT konusu üzerinde çalışmamış, düşünmemiş ve kendilerine yöneltilen sorulara bile cevap verecek durumda değiller. Ha! Bu ötekilerin sorunu diyemezler, bu “Fahişeler ve türevleri” artık her yerdeler. Üniversiteler, öğrenci yurtlarında durum hiç de iç açıcı değil. Kimi eskortluk yapıyor, kimi fuarlarda hosteslik, kimi manken ajanslarında öğrenci harçlığını kazanmaya çalışıyor. Biz bunlara dini sebeplerle karşı çıkarken, bizim Yeşil Kemalistler, Yeşil Feministler çoktan laikleşmişler ve politik konuları konuşurken, politik kavramlar ve kurumlar üzerinden konuya yaklaşmamızı öğütlüyorlar.
İnsan’ı Akıl, Ruh, can, beden ve nefs olarak ayrı ayrı ele almak gerek. Bir de onu çevreleyen Melekler, Şeytanlar ve Cinler var.. Cin ve Şeytan insana hulul edebiliyor mesela. İnsan, İns’in Şeytanı’na dönüşebiliyor. En çok da Şeytan “Homo politicus”a musallat oluyor ve onun üzerinden daha büyük kitleleri etkileyip, onları birbirine karşı kışkırtabiliyor, savaştırabiliyor. Onlar üzerinden daha kolay bir şekilde, eğitim yolu, media, yargı yoluyla kişileri ve toplumu ifsat edebiliyor. Çünkü Homo Politicus, kural koyucu ve terbiye edici rolü ile “İlahlık” ve Rablik” iddiası için çok kullanılışlı bir yerde bulunuyor. Bu bağlamda, Homo Politicus, insanın siyasetle ilişkisini, toplumsal düzenin bir parçası olma ve siyasi karar alma süreçlerine katılma eğilimi, kişilerin siyasi davranışlarını, güç ilişkilerini ve toplumsal yönetimle olan bağını yönlendirebilir. MASLAHAT “Sulh etmek” demektir. Akıl’la vijdan’ı, insanla, insanı, insanla fıtratı/tabiatı barıştırma çabasının adıdır. Yolun sonunda varılacak olan nihai barış, Allah’la (cc) barıştır. SİYASET ile ilgili deyimlere gelince; “Siyaset etmek (Adam öldürmek), Siyaset meydanı (Adam asılan meydan), Siyasetgah (idam sehbası), Siyaset gömleği (Ateşten gömlek/İdam gömleği) gibi anlamlara gelir. Biraz da SYS kökünden Seyislik, (vahşi atı eğiterek ehlileştirmek) gibi anlamlara gelir. POLİTİKA (Polis) kökünden (Şehir) anlamına gelir. Farklı dini, etnik, mezhebi, siyasi, ideolojik görüş ve geleneğe sahip insanların farklılıklarına rağmen barış içinde bir arada yaşama iradesi ile oluşturdukları sözleşmeye dayalı hukuk toplumunu ifade eder. Bizim bildiğimiz “Polis”, bu düzeni sağlayan görevliyi ifade eder. Bugünkü “Polis devleti” tanımı aslında bir sapma olarak görülmesi gerekir. Bugünkü siyasiler ve siyaset, Politika ne derseniz deyin, hiçbir şeye benzemiyor gibi sanki!
Bu “Politik insan” dedikleri insan tür’ü, son zamanlarda bukelemun gibi ya da “Kök hücre” gibi bulunduğu ortama göre şekil değiştirebiliyor. Akışkan ve değişken bir kimliksizlik hali. Tezahürleri konjontürel, iç cazibe, dış etkiyle şekillenen bir “canlı organizma”dan söz ediyoruz.
“Politik insan”ın bir de dini olacaksa, o zaman “Politik İslam”, “Politik Hristiyanlık”, Politik Yahudilik” ve “Politik Siyonizm”i de konuşmak gerek. Bize Laik oldukları söylenen ülkelerin tümü artık TeoPolitik bir gündemle bakıyorlar hayata, ekonomiye, siyasete. Ve bizim hali pür melalimiz ortada. Bizim, din, ahlak, gelenek, tarih ve gelecek tasavvuru, biyolojik cinsiyetten bağımsız, nesnelerarası iletişimin nesnesi bir canlı organizmaya dönüşmemizi istiyorlar. Karar sizin! Emperyal güçlerin, “Global reset”çilerin tehdit, şantaj ve dayatmalarına karşı “Hayır” diyen bir Türkiye’den önce “uluslararası sistem”in güdümündeki siyasetin dayatmalarına karşı “Hayır” diyen bir yurttaş bilincine, aklına ve cesaretine ihtiyacımız var. Selam ve dua ile.
NOT: İmamoğlu siyasete ilk olarak ANAP’tan başladı. Orada aradığını bulamamış olmalı ki, ya da geç kaldığı için, AK Partiye yöneldi. Kur’an kursu geçmişi vardı ve Karadenizli idi. Üstelik adı da “İmamoğlu” idi. Ama içeridekiler onu aralarına almak istemediler. Masada yeni bir ortak istemiyorlardı. İmamoğlu ihtirasları ile geriden gelip, öne geçmek isteyebilirdi. AK Partide kapılar yüzüne kapanınca, o da gitti CHP’li oldu. Bu Kur’an kursu talebesi, sonunda bütün CHP’lileri, Kemalistleri peşine takmayı başardı. İktidar hasreti ile yanıp tutuşan CHP’liler İmamoğlu’na sahip çıktılar. Zaten onun da Kur’an kursu geçmişinden, geldiği yerde bir iz de kalmamıştı. Kolayca anlaştılar, kaynaştılar, farklılıklarının fark edilemeyecek kadar az olduğunu gördüler. Sağdan ve sondan gelenler, milliyetçisi, liberali iktidar hasreti ile, makamla, para aşkıyla yanıp tutuşuyordu. Laiklik, ulusalcılık, Atatürkçülük artık eskisi kadar itibar ve koruma, uluslararası destek de sağlamıyordu. Eskiyi unuttular, yeni yolu tuttular. Alevileri iteleyip Sünnilerle, Kürtler’le kucaklaştılar. Şimdi İmamoğlu Erdoğan’ın geçtiği yollardan ilerlerken sanık sandalyesine oturtuldu, cezaevinde, çile günlerini yaşıyor, yarının hayalleri ile. Bazen mağduriyet toplumsal ilgi için kışkırtıcı bir etki gücü, sabır, direnç verebiliyor kişilere.