Terörsüz Türkiye komisyonu dün İmralı ziyareti için toplandığında en merak edilen konu CHP’nin tavrı idi. Ve CHP İmralı’ya gitmeme kararı aldı. Bunun çok yönlü nedenleri mevcut elbette. Çünkü bu mesele sadece iktidarla kalmayıp, muhalefetin de kimliğini, reflekslerini ve tarihsel bagajını açığa çıkaran bir turnusol.
Özgür Özel’den önceki Kılıçdaroğlu döneminde, barış sürecine daha “hak ve özgürlük eksenli” bir yaklaşım vardı, ancak mesafeli durmasını bekleyen bir tabanı da yok sayamıyordu. Özgür Özel yönetimindeki CHP aynı stratejiyi daha esnek bir tonla sürdürdü. Görünüşte Parti, Terörsüz Türkiye ve demokratikleşme adımlarına açık olduğunu söylemekten çekinmiyor; hatta bunu siyaset üstü bir sorumluluk çerçevesinde sunuyor. Ancak İmralı’ya gitmek, CHP açısından hâlâ hem tabanı sarsacak hem de siyasi pozisyonunu bulanıklaştıracak bir alan. Bunun iki nedeni var:
1- Cumhuriyetçi-seküler seçmenin kırmızı çizgisi: CHP’nin ana gövdesi, özellikle Ege–Marmara eksenindeki seçmen, Öcalan’la yürütülen görüşmelere “devletin meşruiyetini gölgeleyen bir zemin” olarak bakıyordu. Parti, bu tabanı sarsmamak için sürece hep mesafeli ama izleyen bir yerde konumlandı.
2- Devlet geleneğinin CHP’ye yüklediği rol: CHP, her ne kadar muhalefette olsa da kendisini hep devletin kurucu partisi olarak konumlandırdığından, İmralı süreçlerinde “iktidarın açtığı masaya oturan aktör” olarak görünmek istemiyordu. Bu tutum, partiyi çözüm sürecinde hep yarı mesafeli tuttu.
Cumhur ittifakının başlattığı sürece, özellikle de Bahçeli’nin çıkışıyla ivme kazanan bir tartışmaya CHP’nin ortak olması zaten gerçekçi görünmüyordu.
Gelin bir de meseleye iç siyaset denkleminden bakalım:
CHP’nin bugünkü kararı, Kürt seçmenin siyasal davranışını ve CHP’nin geleceğini doğrudan etkileyecek bir sınav. Özellikle de İstanbul gibi kırılgan dengelerin belirleyici olduğu yerlerde. CHP’nin İstanbul’u 2019 yılından beri kazanmasında Kürt seçmenin rolü artık tartışma götürmez bir veri. Yani Kürt seçmenler bu seçimlerde sandığa gitmeseydi ya da gidip “nötr” davransaydı, İstanbul AK Parti’nin olurdu. Bu, bir romantizm değil; matematik. Dolayısıyla bugün CHP’nin İmralı ziyaretine katılmama kararıNI, sadece parti içi dengelerle ya da parti tabanınla ilişkilendirmek eksik olur. Bu aynı zamanda Kürt seçmen psikolojisiyle de doğrudan ilişkili. Çünkü Kürt seçmen, özellikle metropollerde, kimlik siyasetinden çok “iktidarı dengeleme”, “gündelik yaşamı koruma”, “kamu hizmetini iyileştirme”, “yolsuzlukla mücadele” gibi pragmatik motivasyonlarla oy veriyor. Fakat bir o kadar da “siyasi onur”, “temsil”, “dışlanmama” duygularına duyarlı.
Özetle siyasetin gündemi sert bir şekilde kayarken herkes pozisyonunu yeniden alıyor. Cumhur İttifakı’nın bu başlığa birlikte olumlu yaklaşması yeni bir siyasi koridor açarken, CHP bu koridora girmeyerek iç siyaset dinamiklerini önceliyor. Belki riskli, belki eleştirilebilir, ama partinin tarihsel DNA’sıyla uyumlu bir tercih. Özel döneminin Kılıçdaroğlu’ndan farkı ise bu kararı çatışmadan değil, özgüvenli bir sakinlikle açıklayabilmesi. Türkiye siyaseti de tam bu yüzden yakında çok daha ilginç bir denge oyununa sahne olacak.