Para gelişine odaklı politikalarda son perdeyi Merkez Bankası’nın faiz artışı performansı doldurdu.

Yapılması gereken ve birçok fedakârlık gerektiren kamuoyunun yapısal reform olarak bildiği kalıcı çözümler yerine palyatif tedbirle bir yere kadar gidilebilir.

Enflasyon hedeflerinde düzeltmeye gidilmedi.

TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranları ENAG ve İTO’yu geçti.

Negatif reel faizde aylarca ısrarcı olundu.

Bağlantıların koptuğu itiraf eden Başkan Yardımcısı’nın istifası istendi.

Fakat Merkez Bankası için en önemli bağlantı olarak görülen iletişim stratejisini neredeyse yerle bir eden yaklaşım esas alınarak faiz 500 baz puan artırıldı.

Şimdi yapılan artış yeni Başkan Fatih Karahan’ın şahin duruşunu mu yansıtıyor yoksa kopan linklerin artık bağlandığını mı gösteriyor?

Bence ikisinden de biraz!..

TCMB Başkanı Fatih Karahan’ın yazıları ve analizleri ile olaylara bakış açısının etkisi var.

Ayrıca ABD Merkez Bankası FED örnek alınarak gidilen negatif reel faiz politikasının FED’in bile istediği şartları sağlamadığı gerçeği var.

Tüm bu yaklaşımlara göre maliyet artışı ile bütçe sorunları yaşamak yerine negatif reel faizde kalmak öncelikli politik bir yaklaşımdı.

Ama son gelen piyasanın dolar alım dalgasına karşı yeniden, ekside olan rezervleri daha da eksiye çekme girişimi, hatta neredeyse Hafize Gaye Erkan’dan bu yana kasaya konulanların büyük bir miktarının kullanılmış olması Merkez Bankasını bir zorunluluğa itti.

Her ne kadar FED toplantısı sonrasında Para Politikası Kurulu (PPK) tarafından karar açıklansa da FED’in o kadar da dikkate alınmadığı ortaya çıktı.

Çünkü FED iyimser bir tablodan görece karamsar bir tabloya geçerken TCMB’nin faiz artışına gitmesi iki şeyin göstergesidir:

1-Ya enflasyon hedeflemesi tutmayacak ve bu nedenle yeni patika oluşturuluyor,

2-Ya da beklenen bir döviz krizine karşı iletişim stratejisi rafa kaldırılıyor.

Bence ikisi de var.

Sadece küresel piyasa akışlarına bakarak politika belirlendiği açıklamalarının yersiz olduğunu buradan görebiliyoruz.

Sorun gerçekten de piyasalar ile para politikaları arasındaki bağlantıları kurmak ise kamunun tasarruftan kaçınmasının getirdiği disiplinsizlik bu mücadelede yetersiz kalınmasına neden oluyor.

Bu sorunun çözümü basit ama siyasi faturası ağır olur.

Fatura ödemekten kaçınmak için yaz aylarından bu yana kurulan strateji riske atılıyor.

Piyasa hazırlanmadan beklenti dışı yapılan faiz artışı kanıksanmış durumu zora sokacak.

Üstelik Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “enflasyon artırıcı hareketlerden kaçınılacağı” açıklamasının altına boşaltmaya riskine girilmiş olunuyor.

Tabii bu faiz artışının arkasında seçimden sonra gelecek zamlar ve ekonomik yükün ağırlaşacağına dair kamuoyu algısının da etkisi büyük.

Fakat bu algı birçok gerçeğin de ifası aslında…

Şu an sanayide ABD Doları 43 Türk Lirasından fiyatlanıyor.

Piyasada kullanılan kurun Merkez Bankası göstergelerinden yüzde 30 daha fazla olmasını hiçbir para politikası yönetemez.

Yapılması gerekenler ertelendikçe işler daha da uzayacak.

Çözüm reçetemi sunarak yol haritasına katkı sunmayı görev biliyorum:

-TOGG ile başlayan Babayiğitler Modelini stratejik üretim gerektiren tüm sektörlerde uygulayın.

-Kamu İhale Kanunu’nu daha rekabetçi hâle getirin.

-Katma değeri düşük yatırımları yap işlet devret ile hayata geçirin.

-Enerji bağımlılığını azaltacak orta vadeli projeleri hızlandırın.

-Irak ile Kalkınma Yolu Projesini Kerkük’te petrol üretim lisansı ile pekiştirecek bir politika ile Türkiye’yi, sınırları dışında da petrol üretecek bir ülke hâline getirin.

-Irak’ın yaktığı Flare Gazları projelendirip Türkiye’ye kazandıracak projeler hazırlayın.

-İran ile yeni doğal gaz yatırımlarını hızla planlayın.

-Ermenistan ile Azerbaycan arasında bir barış anlaşması imzalanarak Zengezur Koridoru’nun hayata geçmesi için baskı yapın ve Türk Devletleri Teşkilatı (TDT)’nın ekonomik entegrasyon süreçlerini hızla hayata geçirin.

-Avrupa Birliğine Gümrük Birliği Anlaşmasını yenilemek için takvim baskısı yapın.

-Geri Kabul Anlaşmasını tek taraflı feshedin.

-Yunanistan ile iyi ilişkileri koruyun ve geliştirin.

-NATO’nun en önemli üç gücünden biri olduğunun farkına vararak NATO’daki sesimizi daha gür çıkarın ve NATO ortaklarıyla bu bağlamda ülkemizin gücünü pekiştirecek ekonomik iş birliklerini masaya getirin.

-Yeni NATO Genel Sekreteri’nin bir Türk olması için şimdiden ağır bir diplomatik girişime başlayın.

-Türkiye’nin tarihsel dost ve müttefikleriyle tercihli ticaret ve çifte vergilendirme anlaşmalarını kamu desteği ve teşviklerini de içine alacak şekilde planlayarak hızla hayata geçirin.

-Dijital para çalışmalarını hızlandırın ama aynı zamanda KDV’nin kalkması için çalışmalara başlayın. (ÖTV sektörel dezavantajlar kalkana kadar bir süre daha kalmalı)

-Seçim sistemini değiştirin, dar bölge veya ön seçim ile seçim barajının 1’in altına indiği düzenlemeler yapın.

-Kamunun yaptığı işleri, en yüksek düzeyde kademeli olarak özel sektöre geçirmeye başlayın ve denetleme ayağını güçlendirin.

-Göç Politikalarının ekonomi üzerindeki yükü verimlilik ile vergilendirme arasında kuracağınız bağlantı ile dengeleyin.

-Startupların kuruluşu ve gelişimi için sıfır vergilendirme şartını hızla kanunlaştırın.

-Depreme karşı dönüşümü çarçabuk başlatın. Merkez Bankası’nın özel bir tahvil modeli ile çok uzun vadeli borçlanma politikasıyla bunu destekleyin.

-İstanbul’daki üretimi Anadolu’ya taşımak için uzun vadeli vergilendirme avantajlarını içeren kanuni düzenlemeyi yapın.

-Finanskent ile başlayan süreci geliştirin ve İstanbul’un Londra’ya rakip olması için ciddi, tutarlı ve etkileşimli finansal piyasalar kurulmasına ön ayak olun.

-Vatandaşın devletine güvendiği bir sistemle yol yürüneceği ve kişileri memnun etmek yerine sisteme katma değer sunanın kazanacağı bir yapı olduğunun altını çizecek iletişim stratejisini en tepeden itibaren derhal uygulayın.

Bir solukta en etkili olduğunu düşündüğüm politikalardan bazıları bunlar…

İstenirse hepsi yapılır.

Türkiye için hiçbir şey imkânsız değil.

Benden söylemesi…