Bir noktadan sonra sanki Deva Partisi bu polemiği bilinçli olarak kendisi sürdürmek istiyormuş gibi bir hava oluşmaya başladı.
1 Ekim’de TBMM’nin açılışında yaşananlar geçtiğimiz hafta boyunca uzun uzadıya tartışıldı. Ben de geçen haftaki “Meclis’te biat resepsiyonu” yazımla[i] CHP dışındaki muhalefet partilerini Erdoğan’a çok aradığı “meşruluk” görüntüsünü verdikleri için eleştirdim.
Tabii tartışmalar bir noktadan sonra kaçınılmaz olarak sönümlenmeye yüz tuttu. Ancak, Deva Partisi lideri Ali Babacan’dan kendisine tepki gösteren CHP/muhalefet tabanına karşı tepki gösteren açıklamalar ardı ardına gelmeye devam etti.
Aslında meclis resepsiyonu tartışmalarında muhalefet tabanı Deva Partisi’ne özellikle büyük bir tepki göstermemişti. Tepkiler daha çok Erdoğan karşısında sıra sıra dizilmiş bir şekilde gülüp şakalaştıklarından ötürü DEM partililere ve bir miktar da İYİ partililere yönelmişti.
Öte yandan, kendilerine gösterilen tepkiye DEM Parti neredeyse hiç karşı tepki göstermezken ve İYİ Parti de sadece sınırlı bir tepki gösterirken Ali Babacan ve genel olarak Deva Partisi hem sert hem de sürekli tepki göstermeye başladı. Hem de Özgür Özel Ali Babacan’ı bizatihi arayıp tepkileri onaylamadığını ve duruma üzüldüğünü bildirdiği halde.
Bir noktadan sonra sanki Deva Partisi bu polemiği bilinçli olarak kendisi sürdürmek istiyormuş gibi bir hava oluşmaya başladı. Çünkü, Ali Babacan önce bir medya platformunda bu konuda zaten tepki göstermişti; ancak sonra ertesi günlerdeki meclis grup toplantısında gene tepki gösterdi, ondan bir ertesi gün de Cüneyt Özdemir’in kanalına çıkarak gene tepki gösterdi. Meclis resepsiyonu tartışmalarının sönümlenip başka meselelerin tartışılmaya başlandığı bir ortamda Babacan’ın bu meseleyi sürekli bu kadar gündemde tutmaya çalışması artık ortada doğal bir tepki olmaktan çok planlı bir strateji olduğu düşüncesini kaçınılmaz olarak akla getirdi.
O zaman bu noktada akla gelen soru, Deva Partisi’nin ve Babacan’ın neden bu polemiği bilinçli olarak sürdürmekte bu kadar ısrar ettiği. Buradan nasıl bir strateji gütmeyi ve nasıl bir siyasi menfaat sağlamayı umduğu.
İşin bir boyutu muhtemelen gündeme gelmekle ilgili. Küçük partiler ülke gündemine kolay gelemiyorlar. Madem parti bir kez gündeme böyle bir olayla geldi, tartışmayı alevlendirerek gündemde daha çok yer almak hedeflenmiş olabilir.
Ancak, bunun ötesindeki asıl amaç muhtemelen muhafazakâr seçmene mesaj vermek.
Malûm Deva ve Gelecek partileri ilk kuruldukları dönemde kendilerinden beklenen çıkışı yapamadılar ve büyük oranda başarısız oldular. 2023’teki genel seçimde seçime CHP listelerinden girerek edindikleri vekilliklerle siyasete tutunmaya çalışıyorlar ki o vekillerin de önemli bir kısmı istifa edip başka partilere geçti. Geçtiğimiz yerel seçimde, genel seçime daha yakın bir sonuç veren il genel meclisi sonuçlarına göre, Deva Partisi’nin oyu %0.5, Gelecek Partisi’nin ise %0.1.
Öyle anlaşılıyor ki, Deva ve Gelecek partileri bu başarısızlıklarının sebebi olarak seçim öncesinde CHP’ye fazla angaje olmuş olmalarını görmekte ki bu aslında doğru da bir teşhis. Örneğin, muhafazakâr camianın başka bir partisi olan Yeniden Refah’ın AKP’nin erimesinden faydalanarak bugün Türkiye siyasetinde neredeyse majör bir aktör haline gelmesinin en önemli nedenlerinden birisi Deva ve Gelecek gibi CHP’ye yanaşmak yerine daha tarafsız bir çizgide hareket etmiş olması.
Belli ki geç de olsa bu durumu fark eden Babacan ve Deva yönetimi kendisini CHP’den ayrıştırmaya çalışmakta ve meclis resepsiyonu sonrası CHP dışındaki muhalefet partilerine gösterilen tepkiyi de bu ayrışmayı muhafazakâr seçmene gösterebilmek adına bir fırsat olarak görmekte. Babacan bu şekilde muhafazakâr seçmene “bakın ben artık CHP’yle yan yana değilim, yeri geliyor onu da sonuna kadar eleştiriyorum” mesajı göndermek istiyor. AKP oylarının günbegün eridiği bir ortamda bu şekilde kararsız muhafazakâr seçmen için bir seçenek olmayı umuyor.
Deva Partisi’nin stratejisi kendileri açısından işe yarar mı yaramaz mı tartışılır ama burada ülkedeki genel demokrasi ve hukuk sorunuyla ilişkili şöyle büyük bir çelişki söz konusu: Deva, asıl olarak asgari düzeyde demokrasinin halen olduğu 2023 öncesinde CHP’den ayrı bir hatta ilerlemesi gerekiyordu. Ancak bunu yapmak yerine Altılı Masa projesinde yer aldı ve bu şekilde hem Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destek olarak muhalefete kaybettirdi hem de CHP’ye fazla angaje olduğu için kendisi kaybetti. Öte yandan, 19 Mart darbesinden sonra rejimin tam otoriter bir evreye geçiş yaptığı ve iktidarın tüm gücüyle CHP’ye saldırdığı bir ortamda ise Deva Partisi bu defa CHP’nin yanında durmak yerine tam tersi onunla gereksiz polemikler içerisine girerek onu yıpratmaya ve bu şekilde aslında rejimin ekmeğine yağ sürmeye başladı.
Diğer bir deyişle, Deva Partisi kendi dar parti çıkarları adına bu iktidarı değiştirip ülkede demokrasiyi restore etmek için ne yapılması gerekiyorsa onun tam tersini yaptı. Benim gördüğüm ise, ülke menfaatini değil kendi dar parti menfaatini önceleyen bu bencil tavra rağmen, bu noktadan sonra Deva Partisi’nin aradığı çıkışı bulabilmesi oldukça zor.