Bu yargı eliyle siyasi mühendisilik süreci Erdoğan’ın “normalleşme” süreci ile Özgür Özel’den yeni bir Kılıçdaroğlu yaratmak istemesi ama Özel’in buna yanaşmaması sonrasında başladı.
Türkiye 1950’de beri demokratik bir siyasal rejime sahip. Bu tarih 1945’e kadar da götürülebilir.
1960-61 ve 1980-83 arasında demokratik rejim askeri darbelerle kısa kesintilere uğramış olsa da bu kesintiler uzun süreli olmadı ve hep tekrardan demokrasiye dönüldü.
Aynı şekilde demokrasinin kalitesi de yüksek değildi. En başta yüksek ordu ve yargı bürokrasisinin denge ve denetimin ötesine geçen bir vesayeti vardı. Ancak gene de bu sistem bir demokrasiydi. Özgür ve adil seçimler yapılıyordu ve iktidarlar barışçıl bir şekilde el değiştiriyordu. Asgari bir hukuk devleti mevcuttu ve basın ve medya kısmen özgürdü.
Bugün gelinen noktada ise, 19 Mart darbesi ile birlikte, artık eskiden olduğu gibi demokrasinin kusurları ile değil doğrudan demokratik rejimin ortadan kaldırılması ihtimali ile karşı karşıyayız.
Dahası, bu ortadan kaldırma girişimi askeri darbelerdeki gibi geçici de değil. Otoriter bir rejim “demokratik” olduğu iddiasını taşıyarak Erdoğan’ın ömrü ne kadar el verirse o kadar sürdürülmek isteniyor. Hatta sonrasında başa Bilal Erdoğan’ın geçmesi şeklinde fiili bir hanedanlık rejimi bile olasılıklar arasında. Yani iyi senaryoda Putin, kötü senaryoda Aliyev rejimi Türkiye’ye yerleştirilmek isteniyor.
CHP’nin kontrollü muhalefete dönüştürülmesi
Bu süreç, 19 Mart darbesi sonrasında bilhassa CHP’nin yargı operasyonlarıyla dizayn edilmesine dayanıyor. İmamoğlu ve Özel liderliğinde ortaya bir iktidar iddiası koyan ve bu iddiayı Mart 2024’teki yerel seçimlerle gerçekleştirebileceğini gösteren CHP, yargının araç olarak kullanıldığı bir siyaset mühendisliği ile Kılıçdaroğlu döneminde olduğu gibi tekrardan bir rejim-içi kontrollü muhalefet partisine dönüştürülmeye çalışılıyor.
Bu yargı eliyle siyasi mühendisilik süreci Erdoğan’ın “normalleşme” süreci ile Özgür Özel’den yeni bir Kılıçdaroğlu yaratmak istemesi ama Özel’in buna yanaşmaması sonrasında başladı. Öyle anlaşılıyor ki, 19 Mart darbesi ile amaç sadece İmamoğlu’nu tutuklamak değildi, aynı zamanda İBB’ye ve CHP’ye de kayyım atamaktı. Ancak son ikisi çeşitli sebeplerden ötürü gerçekleşemedi. Darbe kısmen püskürtüldü.
Şimdi 19 Mart darbesi ile istediklerini tam alamayan “cunta” yeni bir yargı darbesi peşinde. CHP’nin Kasım 2023’teki kurultayı iptal edilecek ve böylece otomatik olarak eski yönetim, yani Kılıçdaroğlu yönetimi, başa geçecek. Kılıçdaroğlu CHP içinde ve tabanda tam kabul görmese bile gene de CHP’de bir çift başlılık olacak, parti bölünecek ve şu anda sahip olduğu iktidar olma vizyonunu kaybedecek. Diğer bir deyişle, 2016’da MHP’nin bölünmesine giden yoldakine benzer bir süreç işleyecek.
Böyle bir senaryonun gerçekleşmesi durumunda, Kılıçdaroğlu CHP içinde hiçbir kabul görmese bile CHP gene de yıpranır. O yüzden mevcut CHP yönetiminin böyle bir kararın çıkmasını engellemek için elinde ne araç varsa kullanması gerekiyor.
Tabii bir olasılık da aslında böyle bir kararın hiç çıkmayacak olması ancak her an çıkacakmış gibi davayı sürdürerek CHP’nin medya önünde sürekli tartışılarak yıpratılması. Bu konuda Kılıçdaroğlu ve ekibinin de rejimin gönüllü piyonluğuna soyunduğu anlaşılıyor.
Otoriter rejimin kurumsallaşması
CHP’ye olası bir kayyım atama kararı haricinde Türkiye demokrasisini bekleyen bir diğer büyük tehlike, 400 vekilin desteği ile otoriter rejimi tamamen kurumsallaştıracak yeni anayasanın meclisten geçmesi.
Böyle bir durum artık Türkiye’nin Putin/Aliyev tarzı bir rejime geçtiği anlamına geleceği için CHP’nin ve tüm muhalefetin bu süreci durdurabilmek için elinden gelen her şeyi yapması gerekiyor.
Bu konuda aslında iktidarın da işi kolay değil. Ekonominin bu derece bozuk olduğu bir ortamda, bir de Öcalan’la ittifak halinde Kürtlerin kimlik haklarına yönelik düzenlemeler içeren bir anayasanın referandumdan geçebilmesi pek mümkün değil. O yüzden yeni anayasayı halktan kaçırarak 400 vekille doğrudan meclisten geçirmeye çalışacaklardır.
Ancak bu konuda da iktidarın önünde önemli zorluklar var. Cumhur İttifakı’nın şu anda toplam 328 vekili var. Eğer DEM Parti tüm vekilleriyle destek olursa bu rakam 386 yapıyor. Şu anda CHP 135, İYİ Parti 29, Deva 11, Saadet 9, Gelecek 7, YRP 4 vekile sahip. 5 de bağımsız vekil var. Erdoğan’ın bu kompozisyondan kendisine en az 14 vekil bulması gerekiyor ama bu da tam yetmiyor. Oylama gizli yapılacağı için o 400 vekile en az bir 5-10 vekil de “ne olur ne olmaz” amaçlı eklenmesi gerekiyor. Aksi takdirde gizli oylamada bir vekil aksi yönde oy kullansa o anayasa maddesi geçmez ve referanduma gider.
Bununla beraber, zor olsa da elinde çok geniş yetki ve ekonomik kaynaklar olan mevcut iktidar için yeni anayasayı meclisten 400 vekille geçirmek imkansız değil. Bu yüzden başta CHP olmak üzere tüm muhalefet güçlerinin uyanık olması şart.
Aksi takdirde Türk tipi bir Baas rejimi bizi kapıda bekliyor.