Konuya ilişkin yapılacak alıntı ve söylenecek söz çok ama sonuç olarak; antik dönem filozofları, bireylerin ahlaki sorumlulukları konusunda siyaset etiğiyle ilgili farklı yaklaşımlar koymuştur ortaya.
Bir mevzuyu araştırırken “devlet, siyaset, yönetici, ahlak, adalet…” konularıyla ilgili, MÖ’den bugüne bilinen / bilinmeyen bazı sözlere ve önermelere rastladım. Değerlendirmek, paylaşmak istiyorum…
Konu bağlamında, Gök Tengri’den istenen, “Ulu Tanrı, namussuz bir tek Türk yaratacağına…” dileğini haftaya aktaracağım ama bugün şehir devletlerinde dolaşalım istiyorum.
Platon ve Aristotales
Bilinir ki Platon, “Devlet” adlı eserinde adalet kavramını kutsar ve ‘adalet merkezli siyaset’ der. Siyaset ahlakını, ‘ideal devlet’ anlayışı üzerine oturtan filozofa göre adalet, insan ruhunun düzgünlüğü ve toplumda her kişinin kendine uygun işlevi yerine getirmesiyle olur. Ona göre, “Filozoflar, hakikati bildikleri için en iyi yönetici olmalı”dır…
Platon’un öğrencisi olan Aristoteles ise oğlu Nikomakhos’a ithafen yazdığı, “Nikomakhos’a Etik” kitabı ile “Politika” eserlerinde siyaset ahlakını daha pragmatik açıdan ele alır. Ona göre siyaset, kişilerin mutluluğa ulaşması için gerekli toplumsal şartları yaratma peşinde olmalıdır.
Stoa Felsefesi ve Evrensel Ahlak
Erdemli bir hayatın mutluluk getireceğine inanan Stoa filozoflarından Zenon ve Epiktetos gibi isimler, siyaset ahlakını kozmopolit bir açıdan ele alır ve bireyin doğaya, doğala uygun yaşaması gerektiğini savunur. Buna göre, insanlar evrensel bir etiğin parçasıdır. Öyleyse, devlet de bu evrensel ilkeye uygun yönetilmelidir.
***
Konuya ilişkin yapılacak alıntı ve söylenecek söz çok ama sonuç olarak; antik dönem filozofları, bireylerin ahlaki sorumlulukları konusunda siyaset etiğiyle ilgili farklı yaklaşımlar koymuştur ortaya.
Şüpheciliği de içeren bir anlayışa sahip sofistlerin “Görecilik (relativizm)” anlayışı ve yukarıdaki görüşler, siyaset ahlakının dünden bugüne uzanan seyrinde hep konuşulmuş ve tartışılmıştır. Bir cümle ile şunu söylemek mümkündür: İnsanlık siyaset etiği alanında birçok açıdan geriye gitmiştir ve gitmektedir…
***
Aydınlanma Dönemi…
17. ve 18. yüzyıllarda akıl ve bilimin öne çıktığı bir evreyi kapsayan “Aydınlanma Dönemi”, sadece aklı değil evrensel değerleri de savunmuştur. John Locke, Jean-Jacques Rousseau ve Immanuel Kant gibi isimler, ‘toplum sözleşmesi’ teorileriyle ‘siyasal düzenin etik temelleri’ni tartışarak, kişi hak ve hürriyetlerinin korunması gerektiğini söylemiştir.
Locke, ‘Doğal Haklar Teorisi’ ile yaşam, özgürlük ve mülk hakkını korumanın devletin temel görevi olduğunu; Rousseau, “Toplum Sözleşmesi” eserinde, kişi özgürlüğünün ancak toplumsal bir irade ile mümkün olabileceğini; Kant ise siyasal kararların, evrensel (ahlaki) yasalara uygun olarak alınmasını savunmuştur…
Tüm bunları, ‘iktidarların keyfiyete dayalı olmaması ve herkese eşit yaklaşması’ şeklinde yorumlamak da mümkündür.
***
Tilki ve aslan gibi yönetici!
“Prens (İl Principe)” adlı kitabın yazarı Niccolo Machiavelli, siyaset ahlakı açısından en çarpıcı önermelerin sahibidir. 16. yüzyılda kaleme aldığı ‘Prens’, hükümdarların / yöneticilerin güçlerini korumak ve genişletmek için her yola başvurabileceğini söyler ve savunur. Hep tartışılan ve sert eleştirilere uğrayan galatımeşhur: Amaca ulaşmak için her yol mübahtır…
Machiavelli’ye göre, ‘hedefler araçları meşru kılar’ ve siyaset, ahlaktan bağımsız bir alandır. Hedefe yürürken hile, aldatma, baskı ve hatta şiddet kullanılması meşrudur. Bu yüzden başarılı hükümdar / lider, “Tilki gibi kurnaz ve aslan gibi güçlü olabilendir.”
Trump’a bakınca, bilemedim yani!
Haftaya bize ve hinterlandımıza bakalım…