PKK’nın iki hafta önceki silah bırakma töreniyle birlikte barış süreci yeni bir evreye girdi. Törende PKK’lı Bese Hozat’ın da belirttiği üzere top şimdi Türk devletinin tarafında. Öncesinde verildiği (ancak kamuoyundan gizlendiği) anlaşılan sözler gereği devletin, yani siyasal iktidarın, belli adımları atması gerekiyor.

Ancak adımların nasıl atılacağı ve sürecin nasıl yönetileceği konusunda bir belirsizlik hakim. Sadece iktidar ve muhalefet arasında da değil, süreci birlikte yürüten Cumhur İttifakı ve DEM Parti’de de görüş ayrılıkları olduğu anlaşılıyor.

Bahçeli ve MHP barış sürecini bir devlet projesi olarak gördüğü için, ki suistimal edilmezse gerçekten de öyle, sürecin partiler üstü bir anlayışla yürütülmesini istiyor. Bu partiler üstü anlayış Türkiye’nin kurucu partisi ve şu anda da ana muhalefet partisi olan CHP’nin katılımını zorunlu kılıyor. Geçtiğimiz haftalardaki yazılarımda sıkça belirttiğim üzere, CHP’nin katılmadığı bir barış süreci meşruluk sorunu yaşar ve başarı şansı düşer.

MHP gibi DEM Parti de CHP’nin komisyona katılımını istiyor. Hem CHP’yle yürüyecek bir sürecin başarı şansı artacağı için hem de Cumhur İttifakı’yla başbaşa bir süreç yürütüyor gibi gözükmemek için. Çünkü bu şekilde yürütülecek bir süreç Cumhur İttifakı’yla bir ortaklık görüntüsü oluşturarak DEM Parti’yi tabanı nezdinde zor duruma düşürebilir.

Ancak, konuşmalarından anlaşılan Erdoğan CHP’yi süreçte istemiyor ya da CHP katılacaksa bile tutuklu belediye başkanlarını mesele etmesini ve sürecin bir parçası haline getirmesini istemiyor. Çünkü, Erdoğan’ın geçtiğimiz yerel seçim yenilgisi sonrası kurduğu yeni oyun planında CHP, daha doğrusu İmamoğlu ve onun fiili liderliğindeki bir CHP, rejimin yeni baş düşmanı. Erdoğan siyasi iktidarının devamlılığı için bu demokrasi ve hukuk dışı oyun planını gerekli görüyor.

Erdoğan’ın en temelde istediği şey ömür boyu mevcut yetkileriyle cumhurbaşkanı kalabilmek. Barış sürecini de bu ana amacı doğrultusunda kullanmak istiyor. Ömür boyu cumhurbaşkanı kalabilmek için gerekli anayasal değişiklikleri DEM Parti’nin desteğiyle geçirebileceğini düşünüyor. Öte yandan, Abdullah Öcalan gibi ülkedeki Türk çoğunluğun nefret ettiği bir siyasi figürle işbirliği yaparak hâlâ seçim kazanabileceğini düşünmesi ise mevcut koşullarda ister istemez “acaba seçimler için de aklında başka bir plan mı var” düşüncesini getiriyor. Çünkü, Öcalan’la bu derece işbirliği yapan bir iktidarın serbest ve adil bir seçimi kazanması gerçekten oldukça zor.

Erdoğan’ın barış sürecini kendi ömür boyu cumhurbaşkanlığı hedefi için araçasallaştırdığı bir ortamda CHP’nin böyle bir sürece destek olması elbette ki söz konusu olamaz. Burada iki seçenek var, ya MHP ve DEM Parti Erdoğan’ı ikna edecek ve süreç araçsallaştırılmadan partiler üstü bir şekilde yürüyecek, ya da, CHP komisyona katılmayacak ve süreci AKP-MHP-DEM beraber yürütecek. Erdoğan’ın rejimin merkezi ve en güçlü aktörü olduğu göz önüne alınırsa birincisinin olma ihtimali düşük görünüyor.

Ancak, Erdoğan barış sürecini araçsallaştırmaktan vazgeçse dahi bu aslında CHP’nin meclisteki komisyona katılması için gene de yeterli değil. Çünkü, başta İmamoğlu olmak üzere bir dolu CHP’li belediye başkanı ve onlara bağlı yönetici tutuklu iken CHP sonunda PKK’lıların ve DEM Partililerin serbest kalacağı bir sürecin içerisinde nasıl yer alabilir? Süreç kapsamında PKK’lılar ve DEM’liler salınacak ama CHP’li siyasetçiler tutuklu kalmaya devam edecek? Böyle absürt bir durum kabul edilebilir olmaktan çok uzak.

Dolayısıyla, CHP’nin barış süreci komisyonuna oturabilmesi için ülkede asgari düzeyde hukuk devletinin restore edilmesi de gerekiyor. Hukuk devleti restore edilecek ki, siyasal iktidar yargı üzerinden elini çekecek ve kararlar siyasi değil hukuki gerekçelerle alınacak. Bu şekilde siyasi gerekçelerle yapılan tutuklamalar da son bulacak.

Ancak, Erdoğan’ın siyaset tarzını az buçuk bilen herkes böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini bilir. Dolayısıyla, aslında pratikte CHP’nin barış süreci komisyonuna katılması mümkün değil. Sanmıyorum ama olur da katılırsa o zaman kendisini yok yere rejime kullandırtmış olur ve tabanından büyük tepki görür.