Dizi, Pennywise’ı, çocukları her köşeye sıkıştıran bir rutin gibi planlamıyor. Belki de dizinin en keyifli kurgusu bu olsa gerek.

Stephen King’in 1986 tarihli romanından doğan It, sinema dünyasının en unutulmaz canavarlarından birini, Pennywise’ı bize armağan etmişti. 1990 yapımı olan ilk filmde Tim Curry ile hayat bulan, 2017’de 2 film halinde Bill Skarsgard ile temelini sağlamlaştıran Pennywise, bu kez de kendi kökenini ve Derry kasabası ile olan bağını bu dizide anlatıyor izleyicilere.

İster 1990’daki o kült filmi düşünün, isterse 2017–2019 arasındaki modern uyarlamaları, Pennywise artık korku sinemasının Freddy Krueger'ıyla, Michael Myers’ıyla aynı masada oturan bir ikon. Ve artık Welcome to Derry dizisi ile bu ikonun çocukluk odasına giriyoruz.

Dizi, It filmlerinin hemen öncesindeki Derry kasabasını ve Pennywise’ın ortaya çıkışını anlatıyor.
Yani finali değil, başlangıcı.

Bir nevi “Pennywise: Origins.

Kasaba, bildiğimiz gibi yine Amerika’nın en sıradan görünen ama en lanetli köşelerinden biri.

Sokakları temiz, evleri pastel tonda, ama kanalizasyonları sonsuz bir karanlığa bağlı.
Gündüz her şey normal…Gece ise her köşede tedirginliğin yüksek olduğu sisli bir gerilim.

Dizi “It” evrenini genişletip, karakterleri genç oyuncular üzerinden yeniden şekillendiriyor ve kasabanın lanetini kronolojik olarak derinleştiriyor. Bu anlamda “Welcome to Derry”, Stephen King’in klasik kasaba atmosferini şık bir modern korku estetiğiyle birleştiriyor. Bu atmosferi anlatırken şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Eğer Stranger Things bir 80’ler korku macerasıysa, Welcome to Derry daha çok kâbusu kamera tripodu gibi kullanan bir psikolojik yıkım. Karanlık atmosfer, korku içeriklerinde rutin olarak kurgulanan boğucu bir atmosferin aksine, avını bekleyen bir yırtıcı gibi. Renkler pastel ama mat ve kuru. Sanki kasaba sürekli yağmurdan önceki o hafif sarı ışığın altında. Her köşede “bir şey olacak” hissi var, ama bunun nedeni korkutmaktan öte, Pennywise’ın doğduğu evreni tanıtmak için belki de. Bu anlamda Stephen King romanlarındaki o psikolojik gerilimi, atmosferde saklanan tedirgin edici kompozisyonu yansıttığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Dizi, tıpkı It ’teki “Losers Club” gibi, genç oyunculara gerçek bir yük bindiriyor.
Korkuyu sadece bağırarak değil, “kötü bir şey yaklaşıyor” hissini yüzlerine yerleştirerek taşıyor.

Genç oyuncular özellikle parlıyor, çünkü King evreninin altın kuralına uyuyorlar.

“Çocuklar her zaman yetişkinlerden daha iyi korkar ve korkutur!”

Onlardaki gerçeklik hissi, 80’ler çocuk korku filmlerinin enerjisini taşıyor;
The Goonies’in masumiyeti, A Nightmare on Elm Street’in gençlik kâbusu, It ’in travma kokusu hepsi bir arada.

Dizi, Pennywise’ı, çocukları her köşeye sıkıştıran bir rutin gibi planlamıyor. Belki de dizinin en keyifli kurgusu bu olsa gerek. Zira dizide Pennywise efsanesinin kökeni anlatıldığı için, dizi daha çok “Derry zaten lanetli bir yerdi. Pennywise sadece bunun vücut bulmuş hali” havasını yansıtıyor.

“Welcome to Derry”, eski kanalizasyon tünelleri, sisli kasaba yolları ve ıssız lunapark köşeleri ile Görsel Gerilimi, Kasaba sakinlerinin bastırdığı sırlar ve merak uyandıran gizli geçmişler ile Psikolojik Gerilimi ve Pennywise’ın yavaş yavaş belirginleşen kökenine dair ufak damlalar ile Mitolojik ve Tarihsel perspektifi fazlasıyla başarılı yansıtıyor.

Dizi, It filmlerindeki atmosferin gençlik dönemini anlatıyor gibi. “It evreni nasıl böyle bir karanlık ruha dönüştü?” sorusunun cevabına dair ipuçlarını gözlemliyoruz. Kasabanın sürekli kaybolan çocukları, Yetişkinlerin görmezden gelmeyi alışkanlık hâline getirmesi, Derry’nin tarihindeki tuhaf ve kanlı olaylar…It filmlerinde anlatılan her şeyin kökleri burada. Hatta filmde gördüğümüz bazı sembolik detayların (balon, kanalizasyon, sirk) nereden geldiğine dair tatlı küçük ipuçları var.

Bu dizi, Pennywise’ın doğrudan hikâyesi değil; daha çok lanetin kendisinin karakteri olduğu bir karanlık kasaba anlatısı.

“Bir çocuk korku hikâyesi değil, bir kasaba günahı hikâyesi” diyebiliriz.

Dizi, kasabayı, karakterleri ve Pennywise'ın henüz gölge hâlindeki varlığını anlatan, kaliteli bir korku atmosferi sunuyor. Daha çok “arka planı” dolduruyor, ama bunu yaparken korkunun klasik kurallarına sadık kalıyor.

Korku sineması tarihinin en ikonik karakterlerinden biri olan Pennywise’ın hikayesi ilginizi çekiyorsa kaçırmayın derim.

Sinema Dolu Günler.