Politika Kasabasının Millet Bahçesinde küme küme kümelenmiş yetersiz bakiyeler, başlarına geçirdiği huni ile;

Emekliyim maaş aldım yetmiyor
Asgari ücreti al-ver bitmiyor
Eniflasyon löktür git de gitmiyor

Diye türkü çığırarak halaya dururken, dünyanın öbür ucunda savaş oyunları sahneleniyordu…

Oyunun yazarı, yönetmeni ve oyuncusu Trump, hedef tahtasına oturttuğu Maduro’ya;

Machado’ya Nobel’i boş boşuna vermedik
Seni malamat edip boş boşuna yermedik
Karayip’te kaç tekne boş boşuna vurmadık

Diye sesleniyor, sulara saldığı Karayip korsanlarıyla az ötedeki nadir toprak elementlerine çökmenin hesabını yapıyordu…

***

Dünya umurumda değildi!

Çünkü;

Durna gelir yüce dağı yol eyler
Ördek gelir çayır çimen göl eyler
Üç güzel oturmuş bana el eyler

Türküsünün tadını çıkarıyordum!

***

Politika Kasabasının Siyaset Bulvarı toza/dumana bürünmüştü. Önü/sonu esra/rengiz bir Ali/cengiz oyununun ber/kemallikten çıkıp Ali/kemalliğe bürünmüş ortamında operasyonlar, demeçler almış başını gidiyordu. Komisyon üyelerinin İmralı ziyareti ise esrarını koruyordu.

***

Az öteden Muhlis Akarsu’nun sesi geldi:
Duydum dost yaralanmış
Yine gönlüm hoş değil
Her yanı parelenmiş
Yine gönlüm hoş değil

Türküsünü terennümle sanki gönlüme hitap ediyordu. Ötenin berisinden duyulan Aşık Veysel’in sesi ise her acıya ve çileye dayanan aşk ehillerinin hali pür melalini anlatıyordu sanki:

Derya coşar inci saçar kenara
Aşk ehli dayanır ateşe kora
Bülbüller gül için geymişler kara
Seherler uyanır bülbül zarında

***

Bir gerçeğe bel bağlamışlık içinde dönüp duran derbeder gibi debelenirken, derde dermana çok eski bir şarkıyla seslendim:

Sevda yüklü kervanlar / Senin kapından geçer
Aşk şarabın içenler / Yârin derdine düşer

***

Türkiye’de, Filistin’de ve dünyanın dört bir yanında kadınlara, çocuklara kıyılırken merhametin, vicdanın ayaklar altına alındığı bir ortamda gönlüme yüklendim!

“Daha senden başka aşık mı yoktur / Nedir bu telaşın ey deli gönül” diyerek dünyama döndüm…