Akşam Fenerbahçe-Beşiktaş maçındaydım. Hafta içi olmasına rağmen stat doluydu. Kimse “yarın iş var” demedi. Baskı anlarında tribün yükseldi, takımın temposunu artırmaya çalıştı. Sahadaki eksiklere rağmen destek hiç düşmedi. Bu maçta tribünle ilgili tek bir eksik yoktu.

Ama sahaya baktığımızda aynı kararlılığı görmek zordu.

Fenerbahçe bu maça çok eksik çıktı. Sadece kadro olarak değil; ruh olarak da eksikti. Sakatlık, ceza… Bunlar futbolda olur, kabuldür. Ama bir derbi öncesi kalecinin ve forvetin Noel tatiline gönderilmesini hâlâ aklım almıyor. Evet eskisi gibi kupada kimse kazanmak zorunda değil ve üç gün önce lig maçı oynanan bir ortamda kupa tek başına hayat memat meselesi de değil. Ancak ne olursa olsun derbi derbidir. Bu maç sonunda Fenerbahçe için kaybedilmiş büyük bir tablo olmasa da derbiler her zaman özeldir ve sonuçlar da sorgulanır.

Diyeceksiniz Beşiktaş çok mu iyi oynadı? Hayır.
Ama bizden daha netti. Daha hazırdı. Önde baskı yaptı, rakibe yakın oynadı ve Fenerbahçe’nin oyun kurmasına engel oldu. Fenerbahçe bu maçı sanki o kadar da önemsememişti. Beşiktaş'ın bu kadroyla şampiyonluk yarışının içerisine girmesi çok zor ama Sergen Yalçın ile yoluna devam eden Beşiktaş’a bu galibiyet iyi geldi.

Fenerbahçe adına ise bu maç, “neden kaybettik?”ten çok şunu sorduruyor:
Kimler gerçekten bu formayı taşıyor, kimler sadece üzerinde gezdiriyor? Çünkü 13 eksiğin yanında, sahada dokuz kişi oynayan bir takım vardı. Devre arasında transfer kararları alınırken umarım bu maç hatırlanır.