Uyuşturucuya karşı en büyük risk, onun görünür olmasından ziyade alışılır hale gelmesidir. Her baskın görüntüsü, her “şok” başlığı, her viral video; bir süre sonra duyarsızlık üretir.
Uyuşturucu bireyi çökertir, ailesini dağıtır, toplumu zehirler. Bunun romantize edilecek, mazur gösterilecek, “ama” ile yumuşatılacak hiçbir tarafı yok. Bugün Türkiye’de gençliğin en büyük tehditlerinden biri uyuşturucudur ve bu tehdit, ne yaşam tarzı ne de bireysel özgürlük başlığı altında tartışılabilir.
Tabii ki mesele burada bitmiyor.
Son günlerde ünlülere yönelik uyuşturucu baskınlarının bu denli büyük bir gündeme dönüşmesi, yalnızca bir suçla mücadele meselesi olarak görülmemesi gerekir. Bu aynı zamanda ahlak, ibret ve gösteri arasındaki tehlikeli bir geçiş alanıdır.
Uyuşturucu kullanan ya da buna aracılık eden herkes hukuk önünde hesap vermelidir.
Lakin suçla mücadelenin kameralarla, manşetlerle ve etiketlerle yürütülmesi, meseleyi çözmek yerine onu bir seyirlik nesneye dönüştürür. İsimler bilerek ve isteyerek dolaşıma sokuluyor. Toplum “şok” oluyor, öfkeleniyor, linç ediyor. Bu öfke, uyuşturucuyla mücadeleye değil, gösteriye dönüşüyor.
Ünlü dediğimiz figürler yıllarca “örnek” olarak sunulmuş kişiler. Reklamlarda, dizilerde, sosyal medyada “başarı”, “güzellik”, “lüks” ile özdeşleştirilmişler. Bu kişilerin çöküşünün gösteriye dönüşmesi yani kameralar önünde, manşet yarışında, sosyal medya klipleriyle dolaşıma sokulduğunda olay “ders” olmaktan çıkıp, olağanlaşmaya geçiyor. Daha da kötüsü, bu çöküş dahi bir ün, bir konuşulurluk üretir.
Uyuşturucuya karşı en büyük risk, onun görünür olmasından ziyade alışılır hale gelmesidir. Her baskın görüntüsü, her “şok” başlığı, her viral video; bir süre sonra duyarsızlık üretir. Kısaca mantık şu; ünlü kullanıyor, yakalanıyor, yerle bir ediliyor ama hâlâ konuşuluyor. Bu, açık bir çelişkidir. Kötülük cezalandırılırken bile sahne ışıkları altında gösteriye dönüşüyor.
Bu noktada asıl tehlike, yayılan görüntülerin “ibretlik” bir uyarı olmaktan çıkıp mizahi içerik haline gelmesidir. Baskın anları, yüz ifadeleri, kısa cümleler; tekrar tekrar kesilip biçilerek dolaşıma sokuluyor. Gülünüyor, paylaşılıyor, hızla tüketiliyor. Oysa gülmek, burada masum bir refleks değil, alışmanın en kestirme yoludur.
İbret durdurur, mizah alıştırır gibi kestirmeden bir laf söyleyebiliriz aslında.
Bir görüntüye güldüğünüz anda, ona karşı mesafe kaybolur. Tekrarlandıkça sıradanlaşır, sıradanlaştıkça ciddiyetini yitirir. Uyuşturucuya dair sahnelerin mizah yoluyla dolaşıma girmesi, bu kötülüğü görünmez kılmaz. Aksine onu gündelik hayatın olağan bir parçası gibi sunar. Bu tehlikeli bir durum denebilir. Kötülükle mücadelenin ona alışarak olmayacağı malumunuz.