Siyasal tartışmaların çoğu zaman gündelik polemikler etrafında döndüğü bir dönemde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin internet sitesinde yayımladığı “Parti Programı Yaklaşım Belgeleri”, Türkiye’nin temel sorun alanlarına ilişkin farklı olarak yapısal bir çerçeve oluşturma iddiası taşıyor. Demokrasi, kamu yönetimi, medya düzeni, siyasal etik ve dijital dönüşüm gibi kritik başlıklarda kapsamlı bir perspektif sunma girişimi, partinin yalnızca eleştiren değil aynı zamanda yöneten bir akıl ortaya koyma çabası açısından önemlidir.
Ancak bu tür belgelerin gerçek etkisi, yalnızca hangi kavramları dile getirdikleriyle değil, bu kavramların nasıl uygulanacağına dair somut bir yol gösterip göstermedikleriyle ölçülür. Türkiye’de uzun süredir derinleşen ekonomik, siyasal ve kurumsal sorunlar nedeniyle seçmen artık soyut ilkeler veya genel ifadeler değil açık, uygulanabilir ve görülebilir adımlar talep etmektedir. Bu nedenle CHP’nin Parti Programı Yaklaşım Belgeleri hem güçlü saptamalar hem de geliştirilmesi gereken yönler açısından dikkatle değerlendirilmelidir.
Bu yazının amacı belgeye partisel yakınlık ya da karşıtlık üzerinden değil, nesnel, çözümleyici ve analitik bir yaklaşımla bakarak belgede yer alan temel iddiaları özetlemek ve bu iddiaların hangi noktalarda daha somut, tutarlı ve uygulanabilir bir çerçeveye ihtiyaç duyduğunu ortaya koymaktır. Belgelerde birçok konu yer almaktadır. Bu yazıda Demokrasi, Yönetim ve Adalet isimli belgedeki yazanlara yer verilmiştir.
Demokrasi ve Siyasal Reform: Doğru İlkeler, Belirsiz Yöntemler
CHP’nin Parti Programı Yaklaşım Belgelerinin en geniş bölümlerinden biri demokrasiye ayrılmış durumda. Belgede, güçler ayrılığı, özgürlükler, katılımcılık, şeffaf yönetim ve hesap verebilir devlet gibi Türkiye’nin son yıllarda tartışılan demokratik alanlarına ilişkin yerinde tespitler bulunduğu söylenebilir. Bu yönüyle belgeler, siyasal sistemin yeniden inşası için gereken temel çerçeveyi doğru bir şekilde tanımlıyor.
Ancak demokrasi bölümünde dikkat çeken temel eksiklik, bu doğru kavramların çoğunun uygulama planı olmadan sunulması. Metinde sık sık “demokratik kurumların güçlendirilmesi”, “siyasi katılımın artırılması”, “şeffaf ve hesap verebilir yönetim” gibi her kesimin üzerinde uzlaşabileceği ilkeler yer alıyor. Fakat şu soruların yanıtı belirsiz kalıyor:
Siyasi katılım hangi yeni araçlarla güçlendirilecek?
Meclisin etkisizleşen konumu nasıl yeniden canlandırılacak?
Kamu yönetiminde tarafsızlık ve şeffaflık hangi kurumsal yöntemlerle sağlanacak?
Demokrasi ilkesinin günlük yönetime yansıması için hangi somut adımlar atılacak?
Bu sorular yanıtlanmadığı için, belgede ifade edilen demokratik hedefler soyut bir çerçeve olarak kalıyor.
Ayrıca demokrasiyle doğrudan bağlantılı olan siyasal kutuplaşma, nefret dili, siyasal iletişimde kullanılan manipülatif pratikler ve medya tekelleşmesi gibi güncel sorunlar da belgede genel ifadelerle ele alınıyor ancak bunların nasıl aşılacağına ilişkin net bir yöntem sunulmuyor. Bu durum belgeyi, yön olarak doğru ama uygulama açısından eksik bir konuma yerleştiriyor.
Medya Düzeni, Çoğulculuk ve Dezenformasyon: En Kritik Başlık, En Fazla Somutluk Bekleyen Alan
Medya düzeni, belgede doğru tanımlanmış çok önemli bir alan olarak öne çıkıyor. Türkiye’de medya sahipliği yapısının daralması, tekelleşmenin artması ve kamuoyunun tek yönlü bilgi kaynaklarına sıkışması, siyasal rekabetin adilliğini ve demokratik katılımı doğrudan etkileyen bir mesele. Belgelerde bu sorunlar kabul ediliyor ancak çözümün nasıl hayata geçirileceği net değil.
Belgelerde medya düzenine ilişkin ifadeler, “özgürlük”, “çoğulculuk”, “bağımsız yayıncılık” ve “gazeteciliğin siyasetten bağımsız olması” gibi yerinde ilkelere dayanıyor. Fakat bu ilkelerin pratiğe nasıl dönüşeceği sorusu cevapsız bırakılıyor:
Medya sahipliği yapısındaki yoğunlaşma hangi araçlarla kırılacak?
Kamu kaynaklarının medya üzerinde yarattığı baskı nasıl önlenecek?
RTÜK gibi düzenleyici kurumların bağımsızlığı nasıl garanti altına alınacak?
Yerel medyanın güçlendirilmesi için somut bir kaynak modeli öngörülüyor mu?
Kamu ilanları ve reklam dağıtımı hangi şeffaflık ilkeleriyle düzenlenecek?
Aynı durum dezenformasyon başlığı için de geçerli. Belgeler bu sorunun önemini teslim ediyor ancak dezenformasyonla mücadelenin yalnızca hukuki veya teknik araçlarla değil, medya çoğulculuğu, dijital okuryazarlık ve güvenilir habercilik gibi çok boyutlu bir yapı üzerinden yürütülmesi gerektiğini yeterince detaylandırmıyor.
Türkiye’de medya alanı siyasal süreçlerin en belirleyici unsurlarından biri hâline geldiği için, seçmenin görmek istediği şey de bu alanda somut, uygulanabilir bir dönüşüm planı.
Dijital Haklar, Algoritmalar ve Dijital Dönüşüm: Geleceği Belirleyen Alanda Belirgin Boşluklar
Dijital dönüşüm bölümünde kamusal hizmetlerin hızlandırılması, bürokrasinin sadeleştirilmesi ve teknolojik altyapının güçlendirilmesi gibi önemli başlıklar yer alıyor. Ancak dünya hızla yapay zekâ, veri güvenliği, platform ekonomisi, algoritmik denetim ve dijital haklar gibi daha kapsamlı konulara odaklanırken, belgelerde bu alanların sınırlı biçimde ele alınması dikkat çekiyor.
Dijital çağ artık yalnızca bir teknoloji meselesi değil, bilgiye erişim, veri güvenliği, kamusal şeffaflık ve demokratik katılım gibi temel süreçleri belirleyen bir siyasal alan. Bu nedenle şu soruların yanıtlanması kritik önem taşıyor:
Dijital haklar nasıl yasal güvence altına alınacak?
Algoritmaların bilgi akışı üzerindeki etkisi hangi düzenlemelerle şeffaflaştırılacak?
Yapay zekânın devlet kurumlarında kullanımı nasıl denetlenecek?
Kişisel verilerin korunması ve büyük veri yönetimi için hangi model benimseniyor?
Dijital platformlarla ilişkinin çerçevesi ne olacak?
Bu sorulara ilişkin somut politika önerilerinin olmaması, dijital dönüşüm başlığının kapsam olarak geride kalmasına neden oluyor. Oysa dijital alan, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek en stratejik başlıklardan biri hâline gelmiş durumda.
Kamu Yönetimi, Liyakat ve Hesap Verebilirlik: Doğru Tespitler, Netleşmemiş Yöntemler
Belgelerde kamu yönetimine dair yapılan tespitler, son yıllarda en çok tartışılan sorunları doğru biçimde işaret ediyor. Liyakatten uzaklaşma, partizan atamalar, şeffaflık eksikliği, kamu kaynaklarının verimsiz kullanımı ve hesap verebilirlik sorunları.
Fakat bu teşhislerin uygulama ayağı yeterince detaylandırılmıyor. Özellikle şu temel sorular açıkta kalıyor:
Kamuya girişte hangi objektif yöntem esas alınacak?
Mülakatların kaldırılması düşünülüyorsa yerine hangi sistem gelecek?
Belediyelerde ve kamu iştiraklerinde şeffaflık nasıl sağlanacak?
Denetim kurumları nasıl güçlendirilecek?
Açık veri ve şeffaflık hangi standartlara göre uygulanacak?
Bu eksiklikler, kamu yönetimine dair vizyonun yön olarak doğru olmasına rağmen, uygulama açısından daha belirgin bir çerçeveye ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.
Siyasal Etik: En Gerekli Başlık, En Çok Somut Adım Arayan Alan
Siyasal etik, belgede önemli bir yer tutuyor. Mal beyanı, çıkar çatışmasının önlenmesi, kaynak kullanımında şeffaflık ve siyaset–kamu görevi ayrımı gibi ilkeler doğru biçimde tanımlanmış. Ancak siyasal etik gibi karmaşık bir alan, yalnızca ilke belirtmek değil, bu ilkeleri hayata geçirecek kurumsal mekanizmaları net biçimde ortaya koymak gerektiriyor.
Bu alanda şu sorular cevap bekliyor:
Çıkar çatışması hangi hukuki tanımla ele alınacak?
Mal beyanı hangi kapsam ve periyotla zorunlu olacak?
Siyasetin finansmanı hangi şeffaflık kurallarına göre düzenlenecek?
Etik ihlaller için hangi yaptırımlar uygulanacak?
Siyasal etik, siyasete duyulan güveni doğrudan etkileyen bir alan olduğu için, bu soruların somutlaştırılması büyük önem taşıyor.
Siyasal İletişim, Dezenformasyon ve Halkla Anlatma Biçimi: Doğru Ton, Eksik Strateji
Belgelerde dezenformasyonun siyasal süreçleri nasıl etkilediğine dair önemli tespitler bulunuyor. Fakat dezenformasyonla mücadelenin nasıl yürütüleceği konusunda bütüncül bir iletişim stratejisi sunulmuyor. Oysa bu mücadele; bağımsız doğrulama girişimlerini, tutarlı ve hızlı devlet iletişimini, medya çoğulculuğunu, dijital okuryazarlığı, şeffaf bilgi paylaşımını gerektiren çok katmanlı bir yapıdır.
Belgelerde güdülen kaygıların halka nasıl aktarılacağına dair yöntemsel bir çerçevenin olmaması da dikkat çekiyor. Türkiye’de bilgi kirliliğinin ve kutuplaşmanın yüksek olduğu bir ortamda, yalnızca doğru politikalar üretmek değil, bu politikaları nasıl anlatacağınız da belirleyici bir unsur hâline geliyor. Bu nedenle belgelerin daha sade, uygulanabilir ve toplumun farklı kesimlerine hitap eden bir anlatım stratejisiyle güçlendirilmesi gerekiyor.
Doğru Tespitlerin Somut Adımlara Dönüşmesi Gerekiyor
CHP’nin Parti Programı Yaklaşım Belgeleri, Türkiye’nin temel sorunlarını doğru biçimde tanımlayan önemli bir başlangıç olarak görülebilir. Ancak siyasal programların gerçek gücü, bu sorunlara yönelik somut, uygulanabilir ve güven veren çözüm yolları sunabilmesinde yatıyor.
Belgeler yön ve ilke olarak doğru bir çerçeve çiziyor olsa da birçok başlıkta somut adımların eksikliği dikkat çekiyor. Medya düzeni, dijital haklar, kamu yönetimi, siyasal etik ve siyasal iletişim gibi kritik alanların, yalnızca kavramsal değil, uygulanabilir, ölçülebilir ve açık politikalarla desteklenmesi gerekiyor.
Böylesi bir yaklaşım hem siyasete duyulan güveni artıracak hem de topluma daha güçlü bir değişim perspektifi sunacaktır. Seçmenin beklentisi de tam olarak bu noktada yoğunlaşıyor: Umudu besleyen ama aynı zamanda yol gösteren, açık ve uygulanabilir bir siyasal program.