Bugün köylü olmaktan utanmayın! Utanmanız gereken tek şey, evladınız açken market rafında ithal ürün aramak olsun.
Dünya yanıyor. Ortadoğu’da insanlar açlıktan kırılıyor, Ukrayna’da toprak için kan akıyor, Afrika’da bir damla su için kavgalar çıkıyor. Bugün Gazze’de ölen çocuk, yarın Anadolu’nun çocuğu olacak. Çünkü artık savaşlar tanklarla değil; su ile, toprak ile, gıda ile yapılıyor.
Bizi yıllarca şehirlerin ışıklarıyla kandırdılar. Televizyonlarda köyü küçülttüler, köylüyü aşağılamaya kalktılar. Hepimizi beton yığınlarının içine hapsettiler. Ama bütün bunlar bir planın parçasıydı: Toprağı boşaltmak, suyu sahipsiz bırakmak, köylüyü yok etmek!
Bugün artık şehirlerin karnı doymuyor, köylerin sesi çıkmıyor. Açlık kapıya dayandı. Borç, işsizlik, ithalat hepimizi boğuyor. Ve şunu bilin: Topraksız kalan bir millet, esir olmuş demektir!
Köyünü kaybeden sadece evini değil, geleceğini de kaybeder.
Köyünü kaybeden sadece tarlasını değil, insanlığını da kaybeder.
Köyünü kaybeden, yarın savaş çıktığında evladına ekmek veremez.
Büyüklerin sözü vardı:
“Köyünü kaybetme. Dönecek bir köyün olsun.”
Bugün köylü olmaktan utanmayın! Utanmanız gereken tek şey, evladınız açken market rafında ithal ürün aramak olsun. Utanmanız gereken şey, kendi toprağınız dururken başkasının suyuna muhtaç olmak olsun.
Artık masal bitti. Bu bir çağrı değil, hayatta kalma emridir!
Ya köyüne döner, toprağına sahip çıkarsın…
Ya da şehrin betonunda yok olup gidersin.
Çünkü yarın çok geç olacak. Bir gün torunların sana soracak:
“Dede, senin köyün nerede?”
Ve sen başını öne eğip susacaksın… Çünkü o köy, artık başkasının olmuş olacak.