CHP’nin bir yandan belediyeler bir yandan da lağvedilecek yönetimle birlikte yeniden Kılıçdaroğlu’nun eline geçmesi siyasi pazarlık hâline getirilebilir.

Siyasetin sıkışmışlığı sadece Türkiye’de değil tüm dünyada kendisini gösteriyor.

ABD’de Trump’ın halkı bastırmak için orduyu kullanması, uluslararası güç dengelerinde İsrail’in isteklerine odaklanan Yahudi Lobisi’nin imkânlarını elde etme amacına sarılan politikacılara artık büyük bir yük getiriyor.

İsrail’in Madleen gemisine yaptığı operasyon ile Mavi Marmara arasındaki fark sadece saldırganlık noktasında daha temkinli olması oldu.

Bunun dışında fikriyatta bir değişiklik olmadığı açıkça ortada…

İran ile ABD arasındaki görüşmelerin Çin ile yapılan görüşmelere kısmi olarak bağlı olması ve İsrail’in güvenliği ile ABD’nin geleceği arasında sıkışmış olması süreç belirleyici ana faktör olarak durmaya devam ediyor.

Küreselde tablo daralmış durumda, oyun değişimi için henüz erken.

Türkiye’de ise Ümit Özdağ ve Ekrem İmamoğlu üzerinden muhalefetin bloklaşması eylemsel söylemi ileri taşırken muhalefetin ayrılığını da bitiren bir süreç inşa ediyor.

Ayrıca mevcut iktidarın Terörsüz Türkiye açılımını Meclis’te kurulacak Anayasa Değişikliği Komisyonuna bağlayıp üstelik bir de yeni yargı paketinin, anlaşmazlıkların çözümü için araçsallaştırılması, siyasetin kendi içinde yaşadığı kıskacı ortaya koyuyor.

Bunların hepsi tabii ki aşılır.

Fakat en büyük sorun olan ekonomi bu anlamda siyaseti daha çok etkileyecek gibi görünüyor.

İYİ Parti’nin bir dönem Rüzgâr Gülü ve ARTAGAN projelerini en fazla dile getiren gazeteci bendim.

İYİ Parti propagandası yapmak için değil tabii ki…

Ekonomi adına anlamlı projeler ortaya koymak kolay değil.

Herkes “Yapısal Reform” diyor ama bunu ete kemiğe büründürecek bir öneri kimseden gelmiyor.

Bu önerileri teşvik etmeyi gazeteci eğitiminin bir gereği olarak görüyorum.

Neticede iyiyi, güzeli teşvik etmek ülkemizin menfaatine olan bir durum.

Nitekim öyle yaparak bu projeleri detaylıca birkaç kez ele aldım.

Fakat gelgelelim gündemin kısırlaşan başlıklarında ekonominin çaresizliğini çözecek anlamlı önerileri gündeme taşıyamayan siyasetin, dönüşümden başka çıkar yolu olmadığını görüyorum.

Bu dönüşümün tarifi ise CHP’nin 38.Olağan Kurultay’ının iptali sonrasında 7.Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeniden göreve gelmesi ile mümkün olabilir.

Mahkemenin 30 Haziran’daki duruşmanın tahkikat celsesi olarak yapılmasına karar vermesi artık esas meseleye geçileceği anlamını taşıyor.

Karar aşaması bekleyenler olsa da, Adli Tatil’in başlayacağı Temmuz ayının ortalarını düşünürsek eğer bağlayıcı karar için olağanüstü bir duruşma düzenlenmezse kararın yeni adli yıla kalacağı açıkça görülüyor.

CHP’nin bir yandan belediyeler bir yandan da lağvedilecek yönetimle birlikte yeniden Kılıçdaroğlu’nun eline geçmesi siyasi pazarlık hâline getirilebilir.

Anayasa görüşmelerinde CHP’nin tavrını değiştirecek ve davayı etkileyecek düzenlemelerin de Anayasa Değişikliğine eklenme ihtimali pazarlık konusu yapılabilir.

Siyasetin her şeye gebe olduğu bir zamanda oyun kurucuların esas derdi seçeneksizliği devam ettirmek olacaktır.

Bunu sağlayacak altyapıyı var etmenin mümkün olmasını sağlayan konfor ise vatandaşın tüm dikkatini bir numaralı derdi olan ekonomik meselelere döndürmüş olması…

Faizlerin indirim sinyallerini veren repo ihaleleri göz önünde bulundurulursa yeni yasama yılında görece ekonomik iyileşme ile birlikte bir yandan da siyasi hareketlilik gündemi saracak.

Radar cezalarının bile harekete geçiremediği bir toplumun kamuyu finanse etme noktasında yaşadığı ayrışma sosyal mühendisliğin ince bir ayarından başka bir şey değil.

Yaşananlara detaylarına bakınca İmamoğlu için ara seçim amacıyla CHP’li vekillerin istifa ettirileceği tarihin geç olmadan işletileceği anlaşılıyor.

Zira muhalefetin tutukluluğu kanıksanan bir Cumhurbaşkanı Adayını seçimlere taşıması pek mümkün olmayacak.

Sürecin çetrefilli kısımları bir tarafa bırakılınca esas meselenin Türkiye’nin küresel ve bölgesel fırsatlardan yeterince faydalanabileceği bir oyun kurup kurmadığı gerçeğine dayanıyor.

Sizler için oyunu okumaya ve edindiğim kulislerle birlikte yaptığım analizlere devam edeceğim.

Emin olun Türkiye’ye inancımda zerre azalma yok.

Tüm yaşananlara rağmen ülkemizin geleceği çok parlak…

Benden söylemesi…