Çeşmenin başı güzel / Dibinin daşı güzel
Öyle bir yâr sevmişim / Kipriği gaşı güzel
Diye mani söylerken kapıldığım heyecan ve helecan ile sarsılıyor olmam çevreme, ülkeme, dünyaya kayıtsız kalmamı gerektirmez!
Ancak yine de bugün Trump’ı duymayacağım, Putin’i görmeyeceğim. Politika Kasabasına, Siyaset Bulvarına inmeyeceğim. Millet Bahçesindekileri bile görmezden, duymazdan geleceğim! Diyeceklerim var…
***
Dünyasını ‘at, avrat, silah’ özdeyişiyle çerçeveleyenleri uyarıyorum: ‘Güzelavrat otu’, adı ile cezbetse de sanıldığı gibi değildir; yiyeni zehirler!
‘Gavur Mümin’ gavur değildi! Gavur İzmir’e konuşlu işgalci Yunan askerlerinin arasına sızarak en mahrem yerlere kadar ulaşabilen ajandı. Edindiği bilgileri Mustafa Kemal'e ulaştıran ve fakat sokakta görenlerin ‘hain’ diye suratına tükürdüğü bir vatanseverdi!
***
Gönlünü bir gönle adamayan, adayamayan biri, bir türkünün içine gizlenmiş, ‘Gel seninle gezelim ince belli kız’ dizesindeki güzele, yüreğinin derinliklerinden kopardığı bir demet sevgiyi sunamaz…
Saldım aşkın gemisini / Deryalarda yüzer oldu
Yar yüzünden didem yaşım / Yanaklardan süzer oldu
Türküsünü terennüm eden Korkankorkmaz, ‘Aşkın Gemisi’ne binemeyenlere acıyor olmalı…
‘Hele bakın kaş kemana / Gelmemiş böyle cihana’ diyebilmek için, diyen kadar dedirten de gerekir. Bunun için, gönül kapısı sonuna kadar açık olmalı…
‘Açık olup da ne olacak ki’ sorusuyla sevgiden, sevdadan uzak kalanlara, ‘Güzeller’ şiirimden şu dörtlüğü hatırlatmak isterim:
Güzeller rengarenk al, beyaz, haki
Kimisi ressamdır kimisi saki
Sanırlar ki ölmem hayatım baki
Tükenen ömürdür tende güzellik
Neden hatırlattım? Mesleği, memleketi, özelliği ne olursa olsun bir güzelin gönüllerde dolaşması, karşı cinsin gönül kapısının açık olmasıyla mümkündür de ondan!
***
Boşuna kıvırmayın!
Şu dağların başındeyim / Yüzüğünün gaşındeyim
Bana idamlık diyorlar / Daha on dört yaşındeyim
Ölesiye peşindeyim
Diyen idamlık sevdalıdan daha mı zordasınız hatta çaresizsiniz?
***
Siz kendi dünyanızda gezinirken ben çoook eskilere giderek çok eski bir şiirle çoook eski bir dosta seslenmek istiyorum;
Azrail miydi gölgemize sinen
Ölüm emriyle…
Cebrail miydi
Gaip tebliğlerin gerillası…
Postal sesi miydi yüreğimizi yırtan
Şehvet dakikalarında…
Tanrılar mı gözetlemedeydi hücre evimizi
Kim kemirmedeydi hücrelerimizi,
Aşk mı, işkence mi…