Buradan tekrar Fatih Altaylı’ya dönecek olursak; yaptığı teşbihin içeriğinden çok, bu benzetmeyi kimin ve neye yönelik yaptığı önemli. Zira Altaylı, YouTube kanalında seçim anketlerini yorumlarken yaptığı bir benzetmeyle iktidarın yaklaşımını eleştirmiştir.
YouTube kanalında seçim anketi yorumlarken yaptığı bir teşbih nedeniyle gözaltına alınan ve ardından tutuklanan gazeteci Fatih Altaylı’nın ifade özgürlüğü yok mu?
Son zamanlarda ifade hürriyeti oldukça tartışmalı. Hele de hür olması gereken ifade, politik bir eleştiri barındırıyorsa... Bu ifadenin eleştiri mi, hakaret mi, tehdit mi olarak algılandığı da doğrudan iktidarın rejim anlayışıyla ilgili.
Kuvvetlerin sert ayrılığı ya da kuvvetler birliğine dayanan anayasacılık hareketleri, zamanla siyasi iktidarların rejimlerine şekil verdi. Tarihte liberal ve sosyalist anayasacılık yaklaşımları içinde yoğrulan temel hak ve özgürlükler, bu yaklaşımların yorumlanışı doğrultusunda toplumun ‘özgürlük’ algısını ve alanını belirler oldu. Hak denen kurum hâlâ devletçe bireylere bahşedilen bir alan .
Liberal anayasacılık hareketlerinde geniş bir şekilde yorumlanan temel hak ve hürriyetler, koruma mekanizmasını kuvvetler ayrılığından alır. Şunu biliyoruz ki parlamentoların, meclislerin yasama faaliyeti sonucu kabul ettiği hukuki normları uygulamakla mükellef olan idaredir, yani yürütmedir. Dolayısıyla temel hak ve hürriyetlere yönelik en ciddi ihlaller genellikle yürütmeden gelir. Örneğin, alınan silahlı çatışma kararlarını uygulayan yine idaredir; buradan doğacak hak ihlallerinin ilk muhatabı da odur. Bu ihlallerin bağımsız ve tarafsız şekilde yargılanması isteniyorsa, bir zahmet kuvvetler ayrılığı da “oluversin”.
Buradan tekrar Fatih Altaylı’ya dönecek olursak; yaptığı teşbihin içeriğinden çok, bu benzetmeyi kimin ve neye yönelik yaptığı önemli. Zira Altaylı, YouTube kanalında seçim anketlerini yorumlarken yaptığı bir benzetmeyle iktidarın yaklaşımını eleştirmiştir. Bu doğrudan geçmiş siyasal uygulamalara dair bir yorumu. Oysa yargı kararlarının, bu türden eleştiriler karşısında kamu gücünü kullanan siyasetçilerin daha yüksek bir hoşgörü eşiğine sahip olması gerektiği yönündeki AİHM içtihadı açıktır.Aynı ifadeleri başka biri dile getirseydi bu kadar ciddi bir yargısal karşılık alır mıydı?
Türkiye’de bir süredir siyasal rejim, kuvvetler ayrılığının dışına çıkıp pratikte kuvvetler birliğine yönelmiş durumda. Yürütmenin sınırlarını belirleyen Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ateşli şekilde tartışılırken; temel hak ve özgürlüklerin yargı eliyle dar yorumlanması da bu rejim tartışmasının doğrudan bir sonucu.
Görünen o ki bu durum yalnızca yargının mevcut pratiğini değiştirmesiyle düzelebilecek bir seviyede değil. Bireyin merkeze alındığı, temel hak ve hürriyetlerin daha geniş yorumlandığı, özgürlükçü bir yargı anlayışına ve sivil bir anayasal düzene ihtiyaç var.