Türkiye siyasi gündemi bu hafta da maalesef hem iktidar hem de muhalefet çevreleri tarafından demokrasi, adalet ve eşitlik gibi temel değerleri inşa etme konusunda olması gerekenin oldukça gerisinde kaldı.

“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü 4 ayrı soruşturma kapsamında CHP’li Büyükçekmece, Avcılar ve Gaziosmanpaşa, Seyhan ve Ceyhan Belediye Başkanlarının arasında olduğu 38 kişi gözaltına alındı.”

Şu durumda devam eden bir soruşturma var, hatta soruşturmalar var ve soruşturma sonucunda herhangi bir suçluluk mu çıkar yoksa soruşturulan kişiler suçsuz bulunur ve beraat mi eder bilmiyoruz. Ancak şunu biliyoruz; suçu ispatlanan kadar herkes masumdur, hukukta masumiyet karinesi esastır. Zira hukuk dediğimizde aslında bahsettiğimiz şey de adalettir.

Lakin, son soruşturmalar, yani 5. Dalga operasyonu sırasında basına servis edilen fotoğraflar, hukuki açıdan masumiyet karinesini gözetmemekle birlikte vicdani açıdan da rahatsız ediciydi; halkın oylarıyla seçilmiş kişiler, polis koridoru arasında “sanki peşinen suçlularmış” gibi gösteriliyordu.

Zaten Türkiye’de hukukla ilgili birçok problem var. Bu kadar problem varken henüz İBB’ye yönelik 19 Mart depreminin etkilerini konuşuyorken, böyle bir fotoğraf hiç mi hiç olmadı, maksadı aştı… hatta belki de maksatlıydı, bilemiyoruz?

Türkiye’de ekonomi düzeltilmeye çalışılırken, yeni bir anayasa yapılmaya çalışılırken, terörsüz Türkiye ve bir çözüm süreci işletilmeye çalışılırken, böyle algılarla yürütülen operasyonlar, maalesef, hukuki olsun ya da olmasın, siyasi olarak okunuyor. Dolayısıyla da ne ekonominin düzeleceğine ne yeni ve demokratik bir anayasa yapılacağına ne de çözüm sürecinin demokratik bir zemini olacağına dair güven sağlanamıyor.

CHP’nin başına gelenler, CHP’li belediyelere yönelik soruşturmalarla sınırlı değil. Bir de Kurultay meselesi var.

“Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhuriyet Halk Partisi'nin 4-5 Kasım 2023'te yapılan 38. Olağan Kurultayı'na ilişkin yürüttüğü soruşturmayı tamamlayarak iddianame hazırladı.

İddianamede, yolsuzluk soruşturması kapsamında tutuklanmasının ardından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden uzaklaştırılan Ekrem İmamoğlu ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay dahil 12 kişi hakkında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası istendi.”

Kurultay tartışmaları yargıya taşınmadan evvel Kurultay’la ilgili CHP içerisinde tartışmalar çıktı. Bu tartışmalara daha doğrusu iddialara göre, Kemal Kılılçdaroğlu yeniden CHP’nin başına gelmek istiyordu ve bu nedenle “iktidar ile ortak hareket ediyordu” ve bu durumda Sn. Kılıçdaroğlu oldukça sert eleştirilere maruz kaldı. Ancak iddianamenin hazırlanmasıyla birlikte Kılıçdaroğlu İsmail Küçükkaya’ya konuştu ve "Partimi, Cumhuriyeti kuran partiyi adliye koridorlarında konuşmam, partimi adliyede tartıştırmam. Bu nedenle ifadeye gitmedim, gitmem.” dedi.

Sonuçta Kemal Bey’in yeniden CHP’nin başına geleceği kuvvetli bir ihtimal değil ancak bu tartışmalar CHP’yi içeriden yıprattı. Ki CHP zaten dışarıdan mercek altında ve oldukça da yıpratılmış haldeyken.

CHP’nin başına gelenler maalesef bunlarla da sınırlı değil.

“İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne ait İZELMAN, İZENERJİ ve Egeşehir şirketlerinde çalışan işçilerin grevi altıncı gününde.

Grevi yürüten Genel-İş Sendikası'na göre greve 23 bin işçi katılıyor.

İşçiler eşit işe eşit ücret talep ettiklerini söylüyor.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, grev sürecinin "mantıklı hiçbir açıklaması olmadığını" savunuyor.”

Grev meselesi de CHP içerisinde bir başka tartışmaya yol açıyor; buna göre yani tartışmalara sebep olan iddialara göre, sendika iktidar güdümünde hareket ediyor, olması gerekenin çok üstünde artış talep ediyor ve bu grev emekçilerin, emeklerinin karşılığını talep ettiği hak mücadelesi değil.

Gelişmelere taraf olarak değil de adil olarak baktığınızda; 5. Dalga operasyonunun basına servis edilen fotoğrafı, Kılıçdaroğlu’nun yeniden partinin başına dönebileceğine dair emareler, Kurultay’ı tartışmaya açarak CHP’yi içeriden yıpratma gibi girişimler iktidar ve çevrelerinin yanlış hamleleri. Zira parti fark etmeksizin tüm belediyelere yönelik yolsuzluk operasyonu olsa neyse de operasyonlar sadece CHP’ye yöneliyorsa orada muhalefetten haklı itirazlar gelmesi kadar doğal bir şey olamaz.

Gelişmelere taraf olarak değil de adil olarak baktığınızda, grev yapan işçilere, “İzmir Kürt şehri değildir, Türkiye Türklerindir, Dersim lobisi, iktidar aparatı” demek, hakaret etmek ve hatta mezhepsel gönderme yaparak konuşmak da muhalefet çevresinin hatası. Zira, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, hem grev konusunda işçileri doğrudan hedef almamışken, Kürt meselesinde çözümden yana açıklamalar yaparken yani CHP’nin demokratikleşme vizyonunu bir adım öteye taşımaya çalışırken, CHP tabanının ya da medyadaki birtakım kişilerin, ayrımcı ve ırkçı bir dil seçerek Kürtler’i hedef alması, oldukça yanlış bir tutum. Nihayetinde CHP çevrelerinden Kürtlere yönelik böyle bir nefret dolu yaklaşım varken CHP’nin demokratik ve kapsayıcı bir siyaset yapacağına dair bir inanç oluşmaz. Sn Özel’in tüm çabaları da boşa gider. Dahası, grev konusunda işçileri eleştirmek ayrı bir şey, işçilerin etnisitesinden yola çıkarak nefret söylemi üretmek başka bir şey. Muhalefetin, oldukça haklı bir biçimde, “AK Partili belediyelerde çalışan işçiler 90 bin lira maaş mı alıyor da herhangi bir grev yapılmıyor?” sorusunu sorması başka bir şey, en ufak olayda ırkçı ve ayrımcı bir dil kullanmak başka bir şey.

Ez cümle; Türkiye siyasi gündemi bu hafta da maalesef hem iktidar hem de muhalefet çevreleri tarafından demokrasi, adalet ve eşitlik gibi temel değerleri inşa etme konusunda olması gerekenin oldukça gerisinde kaldı. İktidarın bunu pek umursadığını zannetmiyorum ancak muhalefet bunu umursamalı zira ülkede bir iktidar değişimi, herhangi bir değişim sağlamayacaksa seçmen neden iktidarı değiştirsin?