Ciddi bir bulantı var herkesin içinde. Sokakta herkesin gözlerinden okunuyor. Üstelik aşırı derecede bulaşıcı bir rahatsızlığa dönüşmüş durumda…

Ekonomik sıkıntılara bir de siyasetin kurşundan ağır havası eklenince herkes derinden bir sıkışıklık yaşamaya başladı.

Kamuya açık alanda sigara içmenin serbest olduğu zamanlardaki kötü kokulu, havasız otobüslerde yolculuk yapmayı anımsatıyor…

Ümitsizlik haliyle had safhaya ulaşmaya çok yakın artık. Vatandaşların sancılarını derinleştiriyor, sıklaştırıyor ve en kötüsü tüm mücadele ve sabır gücünü her geçen gün daha da hızlanarak tüketiyor.

“Ne olacak bu işin sonu?” diye içten içe kendini sıkıştıranların sayısı her geçen gün sessizce daha da artıyor.

İnsanlığın teknolojideki ilerleme nedeniyle Sanayi Devrimi’nkinden belki on kat daha büyük bir sıçramanın eşiğinde durduğu bir zaman aralığında birbirimizi yiyip bitirdiğimiz saçmalıklar Osmanlı’nın büyük devrimi kaçırdığı dönemde uğraştığı saçmalıklarla birebir aynı kalibre ve kalitesizlikte…

Çok işimiz var. Kaybedecek bir dakikamız da yok; gencimiz de, yaşlımız da! Herkesin işbaşında olmasına herkesin sürüklendiğimiz kuyuya düşmemek için uyanmasına ihtiyaç var. Israrla ifade ediyorum, istisnasız herkesin katkısı sonsuz önemli.

Sadece ekonomi için değil. Kaç kere ne krizler gördük. Savaşlar, kıtlıklar, iç karışıklıklar son 5 asrımızın her safhasında karşımıza dikiliverdi. Hepsi bir şekilde atlatıldı fakat çok ağır bedeller de ödendi.

Fakat bugün yaşadığımız şu isimsiz halin müsebbibi karanlık sokaklara sadece bir kaç kere girdik tarihimizde. Her girişin ortak özelliği de millet olma vasfımızı sağlayan bağların koptuğu anlara denk gelmesi.

Aramızda pazarda kadınları, toplu taşımada birbirini yumruklayanlar, hayvanlara eziyet edenler, ailesini akrabasını katledenler, yolda yürüyeni sırtından vuranlar, mahallelerde parklarda silahlarla çatışanlar, küçücük kızlara tecavüz edenler hasılı aşağılık yaratıklar peyda oldu ve çok hızlı sürede sayıları korkunç derecede arttı.

Bu berbat tabloda çok fazla meselenin tesiri var elbette ama en güçlü problem toplumların ahlakını dibinden sıyıran enflasyon belası. Birilerini hesapsız zengin ederken birilerini insanca yaşamaktan alıkoyan en pis mikrop…

14 trilyonluk kredi havuzundan sözde üretimi artırma amaçlı olarak düşük faizle, ilgili döneminde enflasyonu %71’ken ortalama %21 ile yani %50 eksi faizle verilen kredilerle gerçekleştirilen servet transferinden bu yana kendimize gelemiyoruz. Her şey hızla kötüye gidiyor. Ülkenin tüm gelir dağılımı bozulmuş durumda.

Üstüne iki yıldır hiç kimsenin inanmadığı trajikomik enflasyon rakamları açıklanıp durunca insanların hepten umudu tükendi. Ülkede 80 milyondan fazla insanın yoksulluk sınırı, bunun 51 milyonluk kısmının da açlık sınırının altında gelirle ayakta kalmaya çalıştığına dair veriler yayınlanıyor. Bir toplumu ayakta tutan ve gelişimini sağlayan orta sınıf yok oldu!

Açıklanan aylık enflasyon %1,53. İnanılır gibi değil. Yıllık bakarsak %35,41. Yılbaşından bu yana kümülatif %14,87…

Sepetteki mal ve hizmetlerin rakamlarına ilişkin şaibeler 2022’den beri dillerden düşmüyor. Ama asıl mesele Alaattin Aktaş üstadın son yazısı ve X platformunda açıkça ifade ettiği üzere ağırlık oranlarında.

Özellikle açlık sınırının altında ve nüfusun çoğunluğunda olduğu gibi yoksulluk sınırının altında yaşayanlar için en önemli olan şeylerden ikisi kira ve ulaşımın enflasyondaki ağırlık payına baktığımızda ne kadar dengesiz bir hesaplamayla karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkıyor.

Kiranın sepet ağırlığı 6.8%, ama ülkemizde kirada oturanların oranı 27.6%. Düşünsenize milyonlarca insan için en önemli gider kaynağı olan kira sepette %7 bile değil. Halbuki çoğu insanın maaşının yarısı ya da en azından 1/3’ü kiraya giderken enflasyonda resmen adı yok.

Otomobil sepet ağırlığı 6.3%, halbuki toplumda otomobil sahipliği 19% civarında. Kalan %81’in yarısı bile şirket arabasıyla ulaşım sağlıyor desek, ki bu büyükşehirlerde bile imkansız bir oran olup küçük şehirlerimizde hayal bile edilemez, toplumun yarısı toplu taşımayla seyahat ederken enflasyon sepetinde ağırlığı sadece ama sadece %1,78…

Şaka gibi değil mi? Bu ağırlık oranlarıyla bugün enflasyon kraliyet tacını taşıyan Arjantin’in hesaplamalarını revize etsek emin olun listenin başında yapayalnız kalırız.

Hasılı, bu gidiş iyi değil. Uzun süre de iyi olmayacak gibi gözüküyor. Hele ki dünyanın şu anki çalkantılı döneminde hiç iyi değil. Enflasyon tam anlamıyla ülkenin vücudunda ölümcül bir enfeksiyon gibi geziniyor. Sorumlu bir vatandaş olarak uyarıyorum: Hasta çok zor dayanıyor.

Evet, hep beraber, hep birlikte yeniden silkelenip millet olmamız, üzerimize atılan ölü toprağından kurtulup işe koyulmamız, her şeyi en baştan inşaa etmemiz lazım.

Vakit çok daraldı. Aklımızı başımıza alıp, perdeleri yırtıp yola ve işe koyulmamız lazım. Bir sonraki turda artık önümüze çıkacak hesabı başkasının parasıyla ödemekte çok daha fazla zorlanacağız.