Ortadoğu’daki hareketlilik yeni değil, Trump’ın ilk döneminde, Ortadoğu’da İsrail ile bölge ülkelerini normalleştirme çalışmaları, İbrahim Anlaşmaları ile başlayan bir yeni dünya düzeni…

Çözüm sürecinin ikinci adımı sayılabilecek çözümün Meclis boyutu için ilk adım atıldı ve Meclis süreç komisyonu ilk toplantısını yaptı.

Komisyonda 48 üye var ve TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş Başkanlığı'nda toplanan komisyonda Kurtulmuş, sürecin temel ilkelerinin “şeffaflık, açıklık ve çoğulculuk” olduğunu belirtti.

Oldukça isabetli zira toplum bu sürece karşı halen tedirgin, bu nedenle şeffaflık ve açıklık, çoğulculuğun sağlanması açısından önemli.

Diğer yandan neredeyse tüm partilerin komisyona üye göndermesi, özellikle ana muhalefet CHP’nin komisyonda olması çoğulculuk açısından önemli.

Komisyonun adı "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu" olarak belirlendi ve zaten bir yanıyla “terörsüz Türkiye’yi” hedefleyen bu sürecin, olmazsa olmaz diğer yanı da Kürtler ve Türkler arasındaki milli dayanışmayı inşa etmek.

Daha önce de defalarca yazdığım gibi Türkiye’de bir Kürt meselesi var ve çok uzun yıllar ertelenmiş bu meselenin tüm taraflarını asgari müşterekte buluşturarak çözmek gerekiyor. Daha önce de birçok kez bir takım çözüm süreçleri işletilmeye çalışıldı, bazı adımlar atıldı ancak hedefe ulaşılamadı. Ancak bu kez bu sorun çözülecek gibi duruyor ve çözülmeli de zira çözülmesi gerekiyor.

Çözümün bir iç cephesi var ve o iç cephedeki problemleri çözmek gerekiyor. Aynı zamanda bu sürecin bir de dış cephesi var, çözümü nihayete erdirmek için zorlayan bir dış cephe. Tabi dış cephe, dışarıyla alakalı sebepler zorluyor diye değil bu meselenin çözüme ulaşması gerektiği için çözülmeli, dış sebepler itici ve hızlandırıcı birer etken oluyor.

Türkiye’de beka sorunu, milli güvenlik sorunu olsun olmasın birçok mesele çok uzun yıllar boyunca maalesef güvenlikleştirildiği için yer yer gerçek güvenlik meselelerinin yalancı çoban muamelesi görme riski oluyor. Ancak belirtmek gerekir ki Türkiye’nin sınırları çevresinde, Ortadoğu’da birtakım hareketlilikler var. Bir diğer deyişle, Türkiye için gerçek güvenlik problemleri olma ihtimali var.

Ortadoğu’daki hareketlilik yeni değil, Trump’ın ilk döneminde, Ortadoğu’da İsrail ile bölge ülkelerini normalleştirme çalışmaları, İbrahim Anlaşmaları ile başlayan bir yeni dünya düzeni… ancak şu noktada o yeni dünya düzeni nedir ve nasıl sağlanacak, orasını kesin olarak bilmiyoruz. Bence, sürecin aktörleri de tam bilmiyor zira Ortadoğu söz konusu ise teorik planların sahada tıkır tıkır işlemesi pek mümkün olmuyor. Yine de içeriğini bilmesek de bir hareketlilik var.

İsrail, Filistin, Suriye, İran ve Türkiye’yi de kapsayacak gibi görünen bu hareketlilik, bu yeni düzen arayışlarının merkezindeki konulardan biri Kürtler ve bir diğeri de Filistinliler gibi görünüyor. Nihayetinde bölge ülkelerindeki halklar nezdinde de birtakım taşlar yerinden oynayabilir, ne amaçla ve nasıl oynar bilemiyoruz ancak bir hareketlilik olduğu artık gayet net görülüyor.

Bugün değil, Suriye’de Esed’in hızlı ve beklenmedik gidişinden bir süre sonra MHP Genel Başkanı Sn. Bahçeli’nin en yüksek perdeden çözüm söylemini net ve tereddütsüz bir biçimde dile getirdiği zaman da Ortadoğu’da Kürtleri ilgilendiren, Türkiye’nin milli güvenliğiyle de alakalı olabilecek gelişmelerin ortaya çıkacağını ifade etmiştim. Ancak dürüst olmak gerekirse, PKK’nın silah bırakması gibi büyük adımlar ortaya çıkmadan evvel çözüm konusundaki kararlılıkla ilgili şüphelerim vardı. Daha yürünecek çok yol var ama en azından sürecin şimdilik büyük adımlarla ve kararlılıkla yürüyor olmasından yola çıkarak bahsettiğim dış güvenlik meselelerinin gerçek güvenlik meseleleri olduğu düşüncesi güçleniyor.

Ortadoğu’da ciddi bir değişim olabilir ve bu değişim Türkiye’nin iç ve dış güvenliği için risk oluşturabilir ve şu durumda Türkiye, çözüm sürecinde olduğu gibi iç cepheyi ve çözüm süreciyle bağlantılı olarak dış cepheyi güçlendirmeyi hedefliyor. Türkiye’nin bunu yapması kadar haklı ve doğru bir hamle olamaz ancak farkındaysanız bu sürecin bir de PKK, DEM Parti gibi muhatapları da var. Uzun yıllar Türkiye için çok ciddi bir güvenlik meselesi olan PKK’nın, bu süreçte, en azından şimdilik, Türkiye’nin güvenliği lehine konum aldığını, DEM Parti ve Kürtlerin çoğunluğunun kendilerini Türkiye çatısı altında ifade ettiğini, Türkiye güvenliği lehine adım attığını söylemek abartılı olmaz.

Çözüm sürecine destek verenler çok rahat değil belki ama en azından çözüme inanıyorlar ve ikna olmuş durumdalar ve sanırım şu durumda PKK’nın Türkiye güvenliği lehine konum aldığının farkındalar, bu nedenle bu kesime söylenecek bir şey yok. Buna karşın sürece güvenlik nedeniyle tedirgin biçimde yaklaşanların ve çözüm sürecine güvenlik nedeniyle karşı olanların bu ihtimali görmesi gerek. Henüz net konuşmak, peşin hüküm vermek için erken olsa da henüz sadece ihtimaller sıralanıyor olsa da kim bilir belki “Türkiye’nin güvenliği tehdit altında, ülkeyi bölecekler” diye bazılarının karşı olduğu süreç, belki de Türkiye’nin güvenliğini ve birliğini sağlamaya katkı sunabilecek bir süreçtir. Olamaz mı? Neden olmasın?