Sanayide yüksek teknoloji ile daha fazla katma değer oluşturmak suretiyle önünü açması gereken ülkemizde ne yazık ki lazım gelenin aksine bir tablo hakim.

İnsan yetiştirme kapasitemizi ve uzmanlık seviyemizi kaybettik. Artık örnek insan yetiştirme hayalini hatırlayan bile kalmadı aramızda. Herkes “aman oğlum/kızım kendini kurtar” ligine dönmüş durumda.

Evet, herkes durumun farkında ama kimseden çıt çıkmıyor. Bu çok garip bir bilinç evresidir. “Galiba gerçekten sıkıntı var!” aydınlanmasının ilk durağıdır.

Çok uzun sürmez bu hal. Hemen bir üst basamağını inşa eder. Dolayısıyla homurdanma basamağının bir altın olur kendisi. Baskın olmasalar da birden fazla kişiye ait olduğu kesinleşen seslerin kulaklara çarpma halidir.

Kulaklarımız artık zangır zangır titriyor ne yazık ki…

Şu an okullarda ve üniversitelerde olmazsa olmazımız Türk sanayisi için yeterli sayı ve kalitede insan yetiştirilmiyor. Belki birkaç üniversite istisna. Pastada payları %2 bile değildir diye düşünüyorum.

En azından bu okulların tüm mezunlarını sanayide istihdam etsek demek istesem, çoğu yurtdışına çalışmaya gittiği ya da malum deyimle devlete kapak atma arzusuna yenik düştüğü için diyemem…

O yüzden daha en başta, 1-0 yenik başladığımız bu insan yetiştirme yani beşeri sermaye oluşturma/geliştirme faaliyetlerimiz mesele sanayi olunca gerçekten ciddi yaralara sahip diyebilirim.

Sanayide yüksek teknoloji ile daha fazla katma değer oluşturmak suretiyle önünü açması gereken ülkemizde ne yazık ki lazım gelenin aksine bir tablo hakim.

2024’te sanayide yaratılan katma değerde yüksek teknolojiler değil düşük teknolojililerin artışını üzülerek izliyoruz. %5,9’luk artışla hepimizi şaşkına çevirdiler.

En büyük 500 sanayi firmamızın 180 tanesi düşük teknolojili üretimde. Sadece 21’i yıllardır dilimize doladığımız yüksek teknolojili üretimi başarabiliyor.

En büyük 500 sanayi devinin neredeyse yarısı geçen yıl hiç Ar-Ge harcaması yapmamış. Yani ufacık bir gelişme için dahi adım atılmamış.

Elbette herkes finansal meselelere, sermayeye ulaşıma, ekonomiye dair yorumlarla bu tabloyu anlatmaya ve sanayiciyi mağdur göstermeye çalışacak.

Fakat ana mesele ülkenin diğer tüm problemlerinde olduğu gibi burada da insan kaynağı.

Dünyada bu tip kalkınmayı başarmış ve sürdürülebilir hale getirmiş ülkelerin çok net şekilde iktisadi ve beşeri kaynaklarını aynı anda doğru yöneten ülkeler olduğu açıkça ortada.

Doğru insan kaynağı olmadan inovasyon, yapısal ilerleme, pazarlama, satış, finans… hiç biri başarılı şekilde yürütülemez.

Her şeye baştan başlamanın, yeni bir yolculuğa çıkmanın ve önceki tecrübelerden daha iyi sonuçlar almanın reçetesinde beşeri sermayenin her daim listenin en başına olması gerekir.

Dünyada enflasyonla mücadeleyi sadece faizleri yükseltip talebi kısma yöntemiyle kazanan tek bir ülke hatırlamıyorum.

Mesele şu ki talebi tutmak için yapılan faiz müdahaleleri esnasında aynı anda daha ucuza daha kaliteli şekilde arzı artırmak için uğraşılmalı ve talep bu şekilde dengelenmelidir. Bunu başarmak için de tarım ve sanayide ciddi yapısal dönüşümlere gerek duyulur.

İşte bu dönüşümlerde aranan en önemli girdi de beşeri sermayemiz yani insan kaynağımızdır.

Hasılı sonuçları ve durumumuzu sürdürülebilir şekilde düzeltmek istiyorsak gözümüzü eğitime çevirmemiz lazım. Özellikle de üniversitelere…