Kıymetli milletimiz iyice anlamalıdır ki, kelimenin tam anlamıyla yoluna baş koyduğumuz bu büyük dönüşüm yalnızca enerji sektörünü değil, Türkiye’nin tüm ekonomik yapısını dönüştürecek niteliktedir.
Düşünsenize, şartları bizimkine çok benzeyen paralel bir evrende, bir akşam bakanlar kurulu toplantısı sonrası Enerji Bakanı basın mensuplarını karşısına almış çok önemli açıklamalar yapmak üzere hazırlanıyor. Alanda sessizlik hakim olunca kısık sesle en öndeki kıdemli basın emekçilerine “başlamaya hazır mıyız?” diye soruyor ve ardından sesininin tonunu iyice güçlendirerek başlıyor açıklamasına…
“Kıymetli basın mensupları, son gerçekleştirdiğimiz bakanlar kurulu toplantısında Türkiye’nin acilen enerji açığını kapaması gerektiği hususu konusunda kararlar aldığımızı ve bunu bir aksiyon planına bağlayacağımızı ifade etmiştik. Bu akşam detaylı bir plan üzerinde kurul üyelerinin katkılarıyla mutabık kaldık. Aldığımız kararları sizlerin aracılığıyla aziz milletimize paylaşmak adına karşınızdayım.
Evet, Türkiye’nin 21. yüzyıldaki kalkınma mücadelesi artık yalnızca büyüme rakamlarıyla değil, bu büyümenin niteliğiyle, sürdürülebilirliğiyle ve kaynak bağımsızlığıyla ölçülmektedir.
Enflasyon, döviz baskısı, dış ticaret açığı, jeopolitik riskler gibi ekonomik dalgalanmaların merkezinde yer alan en stratejik kalemlerden biri enerjidir.
Her yıl 40 milyar dolara yaklaşan enerji ithalatı, Türkiye’nin cari açık sorununu derinleştirirken, aynı zamanda döviz rezervleri üzerindeki baskıyı artırmakta ve dışa bağımlılığı kronik hale getirmektedir.
Ancak bu tablo kader değildir.
Türkiye, sahip olduğu doğal güneş potansiyeliyle enerji alanında tam bağımsızlığa giden bir yol haritası çizebilecek ve bu yolda emin adımlarla ilerleyebilecek kudretli ülkedir.
Eğer bu potansiyel doğru bir finansman modeli, güçlü bir yerli sanayi altyapısı ve toplumsal katılımla desteklenirse, sadece elektrik üretimi değil, ekonomik egemenlik de yeniden inşa edilebilir.
Türkiye’nin yıllık elektrik tüketimi 330 TWh civarındadır ve bu rakam her yıl artmaktadır. Üretim ise yaklaşık 320 TWh seviyesindedir. Bu tablo teknik olarak yaklaşık 10 TWh’lik bir açık anlamına gelse de gerçek enerji açığı bunun çok ötesindedir.
Asıl açık; kaynak çeşitliliğinde, arz güvenliğinde ve maliyet kontrolündedir. Türkiye’nin güneş enerjisi potansiyeli yıllık 380 milyar kWh düzeyindedir. Bugün bunun yalnızca yüzde 5’lik bir bölümü değerlendirilmektedir.
Oysa bu potansiyelin 150–200 milyar kWh’lik kısmı ekonomik olarak da kullanılabilir niteliktedir. Bu da, Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 60’ından fazlasının yalnızca güneş enerjisiyle karşılanabileceği anlamına gelir. Ancak böyle bir dönüşüm yalnızca kurulumla değil, akıllı bir finansman modeli ve topyekûn bir kalkınma stratejisiyle mümkündür.
Bu dönüşümün finansmanı için önerilen model, Türkiye GES Fonu’dur. Sermaye Piyasası Kurulu denetiminde faaliyet gösterecek bu tematik fon, hem devlet hem de halk kaynaklarını bir araya getirerek yatırımları toplumsallaştıracaktır. Fonun kurucuları arasında Hazine ve Maliye Bakanlığı, Türkiye Varlık Fonu, kamu bankaları ve özel sektör enerji şirketlerinden oluşan bir konsorsiyum yer alacaktır.
Bu yapı içinde bireyler de tahvil ve sukuk modelleriyle fonun doğrudan yatırımcısı haline gelecek, sadece tasarruflarını değerlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda enerji sisteminin ortağı olacaklardır.
Şirketlerimiz ve vatandaşlarımız için enflasyon + %3 getiri garantili 5, 7 ve 10 yıllık vadelerle sunulan GES Tahvilleri; Borsa İstanbul’da işlem görecek, devlet destekli olacak ve likiditesi sağlanacaktır.
Faiz hassasiyeti olan vatandaşlarımız için de İslami finans esaslarına göre yapılandırılacak GES Katılım Sertifikaları ile vatandaşlarımız doğrudan belirli santrallerin üretimine ortak olacak, aylık veya yıllık kâr payı alacaktır.
Ayrıca belediyeler ve kooperatifler aracılığıyla geliştirilecek topluluk temelli mini GES projeleri ile her haneye düşen panel payı kadar bir enerji üretim hakkı oluşturulacaktır.
Yatırımlar için öncelikli bölgeler, hem güneşlenme süresi hem de altyapı uygunluğu açısından Konya, Şanlıurfa, Karaman, Niğde, Burdur, Erzurum, Iğdır ve Mardin olarak belirlenmiştir.
Konya, 2950 saatlik yıllık güneşlenme süresi ve çorak arazileriyle Türkiye’nin GES başkenti olmaya en yakın ilken; Şanlıurfa 3000 saatlik güneşlenme avantajıyla Güneydoğu’nun enerji üssü olabilir. Karaman ve Niğde, Orta Anadolu ile Akdeniz arasındaki konumlarıyla lojistik merkez işlevi görecek, Burdur tarıma zarar vermeyen enerji yatırımlarıyla sürdürülebilirlik örneği teşkil edecektir.
Doğu’daki kalkınma farkını kapatmak için Erzurum ve Iğdır gibi iller öne çıkarken, Mardin hem tarihi derinliği hem stratejik konumuyla yatırımı çok yönlü karşılayabilecek niteliktedir.
Bu illerdeki yatırımlar yalnızca enerji üretmeyecek, aynı zamanda kırsalda istihdamı artıracak, göçü tersine çevirecek ve bölgesel kalkınmayı hızlandıracaktır.
GES’lerin sürdürülebilirliği bakım ve onarım sistemlerinin profesyonel şekilde kurulmasına bağlıdır. Ortalama olarak her 1 MW’lık santral için yıllık bakım maliyeti 6.000 dolar seviyesindedir.
Bu tutar, temizlikten inverter bakımına, güvenlikten veri izlemeye kadar geniş bir alanı kapsar. 2040 yılı için hedeflediğimiz 150 GW’lık kurulu güç dikkate alındığında yıllık 900 milyon dolarlık bir işletme gideri oluşacaktır.
Bu giderin yarısı yerel kooperatiflerle istihdam sağlayacak şekilde organize edilecek, kalan yarısı ise merkezi izleme sistemleri ve otomasyon çözümleriyle desteklenecektir. Böylelikle hem maliyet düşecek hem de sistemsel güvenlik ve verimlilik artırılacaktır.
Bu büyüklükte bir dönüşümün ekonomik sürdürülebilirliği, ancak yerli üretimin öncelenmesiyle mümkündür.
Türkiye, çok şükür güneş paneli üretiminde Kalyon PV, CW Enerji, Smart Solar gibi öncü firmalara sahiptir.
Bu firmaların üretim kapasitesi desteklerimizle artırılacak, yeni yatırımcılara Ar-Ge destekleri ve alım garantileri sunulacaktır.
İnverter, taşıyıcı sistem ve enerji yönetimi ekipmanlarında Vestel Enerji, Schneider Electric Türkiye ve ELKON gibi firmalar ön plana çıkarken, depolama çözümleri için ASPİLSAN gibi milli projeler devreye girecektir.
Hükümetimiz bu yerli üretim sürecini çeşitli teşviklerle ayrıca destekleyecektir.
Hazine ve Maliye Bakanlığımız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, Merkez Bankası, Ziraat Bankası ve Eximbank’ın destekleriyle GES yatırımlarında yerli ekipman kullanımı şartına bağlı olarak KDV ve gümrük vergisi istisnaları uygulanacak, yatırım indirimi, SGK prim desteği, sübvansiyonlu kredi ve ihracat primleri sağlanacaktır.
Ayrıca yerli üretim ekipman kullanan projelere öncelikli finansman ve lisanslandırma hakkı verilecektir.
Yerli sanayi kapasitesini güçlendirmek için üniversitelerle stratejik iş birlikleri kurulacaktır.
ODTÜ-GÜNAM yüksek verimli hücre üretimi, İstanbul Teknik Üniversitesi akıllı şebekeler ve veri analitiği, Gazi Üniversitesi inverter sistemleri, Harran Üniversitesi AgroPV entegrasyonu, Erciyes Üniversitesi depolama kimyası ve Çukurova Üniversitesi panel ömrünü uzatan mühendislik çözümleri üzerine çalışacaktır.
Bu çalışmalar özel sektörle birlikte yürütülecek, teknoloji ticarileşme sürecine taşınacaktır. Ar-Ge merkezleri üniversite mezunları için doğrudan istihdam alanı yaratırken, sanayiye özgü test merkezleri, kalite sertifikasyon laboratuvarları ve mühendislik danışmanlıkları ile üretimin kalitesi de artırılacaktır.
Bu iş birlikleri sayesinde planımız gereği panel verimliliği en az %24 seviyelerine çıkarılmaya, inverter hata oranı %2’nin altına indirilmeye çalışılacak, batarya çevrim ömrü ise 5000 seviyesine ulaştırılacaktır.
GES yatırımlarını destekleyen şirketlere de çeşitli muafiyetler ve kolaylıklar sağlanacaktır. Kurumlar vergisinden muafiyet olsun, hızlandırılmış amortisman hakkı olsun, ithalat stopaj istisnası olsun, TEİAŞ bağlantı ücreti indirimi, Hazine arazisi tahsis kolaylığı ve EPDK onay süreçlerinde hızlandırılmış prosedür destekleri hepten sağlanacaktır.
Bunların yanında lisanssız üretim yapanlar için 10 yıla kadar lisans muafiyeti tanınacak, şebeke dışı sistem kuranlara öz tüketim avantajı sağlanacaktır.
Bu sayede yatırımın geri dönüş süresi kısalacak, finansman erişimi kolaylaşacak ve yatırımcı güveni artacaktır.
Kıymetli milletimiz iyice anlamalıdır ki, kelimenin tam anlamıyla yoluna baş koyduğumuz bu büyük dönüşüm yalnızca enerji sektörünü değil, Türkiye’nin tüm ekonomik yapısını dönüştürecek niteliktedir.
Evet, GES seferberliğimiz sayesinde sağlanacak 225 TWh üretim, ayrıca doğalgaz ithalatını da büyük ölçüde ikame edecek ve yılda 20 milyar dolarlık ithalat yükünü ortadan kaldıracaktır.
Bu sayede dış ticaret dengesi iyileşecek, cari açık azalacak, döviz kuru üzerindeki baskı hafifleyecektir.
Tabi ki meselenin bir de istihdam boyutu olacak. Bu çerçevede enerji yatırımlarının etrafında oluşacak ekosistem yüz binlerce kişiye istihdam yaratacaktır.
150 GW’lık GES hedefi, yaklaşık 450 bin kişilik geçici ve 75 bin kişilik sürekli istihdam anlamına gelmektedir.
Bu istihdamın büyük kısmı yerel halktan sağlanacak, sosyal kalkınma ile ekonomik büyüme aynı anda sağlanacaktır.
Ayrıca, bu projeler sayesinde kadın emeği üretim sürecine daha aktif şekilde katılacak, genç mühendisler için yeni bir gelecek zemini doğacak ve kırsalda yaşam teşvik edilecektir.
Bu yolcukla ulaşmak istediğimiz duraklardan biri de uluslararası düzeyde Türkiye’nin güneş paneli ve enerji teknolojileri ihracatçısı haline gelerek Orta Doğu, Orta Asya, Afrika ve Balkanlar’da enerji diplomasisinin yeni aktörü olmasıdır.
Planımız yalnızca kendi enerji ihtiyacını karşılayan değil, başkalarına teknoloji ve ekipman ihraç eden bir ülke olarak bölgesel güç konumumuzu güçlendirmek, sınır ötesi krizlerden etkilenmeyen bir enerji modelini ortaya çıkarıp uygulamaktır.
Bir başka husus da Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat süreciyle alakalıdır. Seferberliğimizle karbon ayak izi yüksek olan üreticilere uygulanacak sınırlamalar karşısında Türkiye avantajlı hale gelecek, sanayi üretimini düşük emisyonlu hale getirerek ihracatta elini güçlendirecektir.
Hasılı, bugün önemli kararlar alarak ortaya koyduğumuz bu plan yalnızca teknik bir plan değil, aynı zamanda toplumsal bir mutabakat ve tarihî bir fırsattır.
Evet, tahmin edebileceğiniz üzere böylesine muazzam bir dönüşümü Türkiye, ancak ve ancak halkının katılımı, yerli üretiminin gücü, bilimsel temellerinin desteği ve kamu-özel iş birliğiyle gerçekleştirebilir.
Dolayısıyla elbirliği ile mücadele etmeli ve milletimize büyük faydaları olacak planımızı hep birlikte hayata geçirip başarıya ulaştırmalıyız.
Doğru yatırımlar, doğru veriler ve doğru planlamayla yola koyulup milletimiz ile iş dünyamızın da desteklerini alarak hızlı ama sağlam adımlarla yürümek istiyoruz. Bu adımları yeterince sıklaştırabilirsek devletler açısından çok kısa sayılabilecek bir zamanda Türkiye’nin enerji açığını bir daha Allah’tan bir mani gelmedikçe açılmayacak şekilde kapatabileceğimize inanıyoruz.
Katıldığınız ve bu güzel aba şahitlik ettiğiniz için her birinize teşekkür ediyor, hemen çalışmalara başlayacak olduğumuzdan katılımım gereken bir toplantıya yetişmek için soru almadan çıkmak zorunda kalacağım için izninizi istirham ediyorum…”
Evet, düşünelim biraz…
Nasıl hissederdik böyle bir basın açıklaması dinlesek?
Uzun zamandır böyle bir şeyler duymadık değil mi?
59.Hükümet böyle günlerin yaşandığı, böyle açıklamaların yapıldığı bir zaman aralığındaydı işte!
Paralel evrende birileri hala böyle yaşıyor, böyle bir siyasetle yönetiliyor olsaydı, kıskanmaz mıydık?
Hem de nasıl…