Önder sosyalist gelenekten gelen bir siyasetçi. Babası birinci TİP’in Adıyaman il başkanıydı. Kendisi de 12 Eylül döneminde tutuklanarak işkence gören ve yıllarca hapis yatan sosyalistlerden birisi.

Geçtiğimiz Cumartesi günü DEM Parti milletvekili Sırrı Süreyya Önder görece genç bir yaşta hayatını kaybetti.

Ölümü sonrası Önder için siyasi yelpazenin sağından soluna neredeyse tüm lider ve partiler taziye mesajları yayınladı. Cenazesi duygu dolu anlar ve büyük bir sevgi seli eşliğinde kaldırıldı.

Böyle bir sevgi seli oluşmasında tabii yaklaşık 7 ay önce başlayan çözüm sürecinin etkisi büyüktü. Normal şartlarda DEM Parti Cumhur İttifakı için “teröristlerin meclisteki uzantısı” olduğundan ötürü Sırrı Süreyya Önder de lanet edilecek bir isimdi. Zaten 2018-19’da Önder terör suçlamarı nedeniyle hapis de yattı. 7 ay öncesine kadar CHP Önder ve diğer DEM Partili vekillerle yan yana geldiğinde Cumhur İttifakı liderleri demediklerini bırakmıyorlar, bu durum üzerinden CHP’yi sonuna kadar kriminalize etmeye çalışıyorlardı. Şimdi çözüm süreci başlayınca Sırrı Süreyya Önder aniden bir “barış elçisi” oldu ve esprili kişiliği gibi iyi karakter özellikleri önplana çıkartıldı. Burada bir iki yüzlülük olduğu oldukça açık.

Öte yandan, Sırrı Süreyya Önder’in ölümüne karşı herkes olumlu tavır almadı. CHP ve İYİ Parti parti ve genel başkan düzeyinde Önder’le ilgili olumlu şeyler söylese de tabanlarındaki ulusalcı ve Türkçü kesimler Önder’i iyi anmadılar. Bu noktada özellikle onun anti-Kemalist yönünü ortaya koyan “ben bu Cumhuriyet’in ne hıyrını görmüşüm” sözünü önplana çıkardılar.

Önder sosyalist gelenekten gelen bir siyasetçi. Babası birinci TİP’in Adıyaman il başkanıydı. Kendisi de 12 Eylül döneminde tutuklanarak işkence gören ve yıllarca hapis yatan sosyalistlerden birisi.

Malûm, sosyalist gelenek Türkiye’de birçok kola ayrılır. Ancak, en genel düzeyde sosyalist solu “sınıfçı”, “milliyetçi” ve “kimlikçi” eğilimli olanlar şeklinde üçe ayırmak mümkündür. Milliyetçi ve kısmen sınıfçı sol Kemalizmle barışık Kürt hareketiyle mesafelidir; kimlikçi sol ise tam tersi Kemalizmle mesafeli Kürt hareketiyle barışıktır. Siyasete Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilliği ile girdiğini (aslında gençlik dönemindeki sol aktivizmini dikkate alırsak “geri döndüğünü”) düşünürsek Önder’in kimlikçi sol bir çizgide olduğunu söyleyebiliriz.

Zaten Önder’in “Cumhuriyet’in ne hıyrını gördüm” ifadesinin geçtiği konuşmasında Cumhuriyet’in yoksullarla beraber Kürtleri, Alevileri ve kadınları da dışlandığını söylemesi bu çizgisinin bir dışavurumudur.

Önder’in “Cumhuriyet’in hıyrı” sözleriyle ilişkili olarak iki noktanın altı çizilmesi gerekiyor.

Birincisi, Önder’in 12 Eylül sürecini en ağır şekilde yaşayanlardan birisi olması. O süreci bu derece travmatik tecrübe edenlerde yaşanılanların suçunu, aslında haklı da olarak, farklı Kemalizm ekollerini birbirinden ayırmadan bir bütün olarak Cumhuriyet’e yüklemek oldukça yaygın bir eğilim. Bu eğilimi Türkiye’deki sol ve/ya liberal demokrat başka entelektüellerde de görmek mümkün.

İkinci husus ise Önder’in bu sözleri yeni değil 2012’de söylemiş olması. Hatırlanırsa 2002-15 arası dönemde Kemalist bürokratik vesayetten kurtulunduğu takdirde ülkenin çok daha demokratikleşeceği oldukça yaygın bir kanıydı. Bu bağlamda, bu dönemde Kemalizm eleştirisi yapmak da oldukça modaydı.

Tabii, Önder’in Kemalist Cumhuriyet’e yönelik görüşleri muhtemelen son dönemlerinde de çok farklı değildi. Ancak 2015 sonrasında yeni inşa edilen Erdoğan rejiminin de pek farklı olmadığı, hatta darbe dönemlerini saymazsak daha bile beter olduğu anlaşıldığından beri bu tür açıktan Kemalizm ve Cumhuriyet eleştirileri artık demode oldu.

Şüphesiz Kemalist Cumhuriyet’in büyük eksikleri vardı. Kürtleri, Alevileri ve kısmen muhafazakârları dışladığı, darbe dönemlerinde muarızlarına karşı gaddarlaşabildiği doğruydu. Bunların dile getirilmesinden gocunulmaması gerekir. Ancak, beterin de beteri var. Bugün Türkiye’nin demokrasi, hukuk devleti, basın ve ifade özgürlüğü gibi alanlarda geldiği nokta 1950 sonrasındaki Kemalist Cumhuriyet’in de gerisinde.

Diğer bir deyişle, Kemalist Cumhuriyet değişti ama toplumun birçok kesimi hâlâ “hıyır görmemeye” devam ediyor.