Geçtiğimiz hafta içerisinde mahkemelerden ardı ardına CHP için olumlu haberler geldi. Önce, Ankara Üçüncü Asliye Hukuk Mahkemesi CHP’nin İstanbul İl Kongresi’nin iptal davasını esastan reddetti. Daha sonra, CHP’nin 2023’teki olağan kongresinin aleyhine açılan davada karar tekrardan ertelendi. Sonrasında, CHP İstanbul İl Başkanlığı’na kayyum olarak atanan Gürsel Tekin’in İstanbul İl Kongresini toplama isteği reddedildi ve en son da CHP’nin olağanüstü kurultayının iptal edilmesine yönelik talep Ankara İl Seçim Kurulu tarafından reddedildi.
Mahkemelerden ardı ardına gelen bu olumlu sonuçlarla şimdilik CHP’nin hem 21 Eylül’de olağanüstü kurultayı yapılacak hem de İstanbul’daki kongre süreci devam edecek gibi gözüküyor.
Tabii bu sonuca “olumlu” diyorum ama aslında bu davaların en baştan hiç olmaması gerekirdi. Tüm bu davalar CHP’nin sahte bir hukuki görüntü altında önünün nasıl kesilmeye çalışıldığının çok açık bir göstergesi. Buradaki “olumlu” durum mevcut koşullar içerisindeki göreceli bir olumluluk, yoksa ülkede hukuk devleti gerçekten olsaydı, örneğin, CHP’nin kurultay davasının bırakın ertelenmesini, ilk duruşmadan kurultayın iptaline dönük taleplerin reddedilmesi gerekirdi.
Gene de, son bir haftadaki tüm davaların az veya çok CHP lehine sonuçlanması Türkiye’de hâlâ hukuk devleti adına bir şeylerin kaldığını göstermesi açısından olumlu. Demek ki siyasi müdahale olmazsa birçok mahkemeden gayet hukuka uygun kararlar da çıkabiliyor.
Ancak burada “siyasi müdahale olmazsa” kısmı oldukça önemli. Geçmişte hukuka uygun karar vermeye kalkan hakimlerin nasıl sürüldüklerine çok kez şahit olduk. Örneğin, İmamoğlu’nun diplomasının üniversite yönetimi tarafından iptal edilmesinin iptaline dair idare mahkemesine açılan davada, iptale bazı belgeler talep eden hakim heyetinin görevden alındığını ya da Ayşe Barım’ı tahliye eden hakimin sürüldüğünü ve sonrasında emekliye ayrılmak zorunda kaldığını gördük.
Buradan çıkan sonuç, yargıdan CHP lehine hukuka uygun karar çıkabilmekle beraber, güçlü bir siyasi müdahale yapıldığında bu kararların derhal tersine dönmesi halen epey olası.
CHP’ye ardı ardına açılan davalarda en önemlisi olan CHP’nin kurultay davasında şimdi hava büyük oranda kurultayın iptal edilmeyeceği yönüne doğru dönmüş durumda. Hakimin kararı ertelemesi ve CHP’nin delegenin çağrısıyla bir olağanüstü kurultay yapacak olması davadan CHP’nin lehine bir sonuç çıkma ihtimalini gerçekten güçlendirmiş gözüküyor. Zaten Kılıçdaroğlu cephesinde de bir hayal kırıklığının hakim olduğunu görüyoruz. Kılıçdaroğlu’na yakın medya kişilikleri hoşnutsuz; Kılıçdaroğlu’nun basına verdiği demeçler de azaldı ve kendisini küresel siyasete dair yazılar yazmak gibi boyunu aşan işlere vermeye başladı.
Ancak, bu olumlu havaya aldanmamak gerekiyor. Çünkü sert bir siyasi müdahale ile normal şartlarda hukukun gereği olarak CHP lehine sonuçlanacak olan dava aniden tersine dönebilir. Dolayısıyla buradaki en önemli değişken böyle bir siyasi müdahalenin gelip gelmeyeceği.
CHP doğru bir stratejiyle böyle bir siyasi müdahalenin gelmesinin önünü de başka yollarla kesmeye çalışıyor. Bir taraftan devletle ve MHP’yle arasını iyi tutarak kendine koruma sağlamaya çalışıyor. Diğer taraftan ise, İstanbul İl Başkanlığı’nda yaşanan olaylarda gördüldüğü üzere, karara direneceğini gösteriyor ve mitinglerle gövde gösterisi yaparak iktidara “kararı verseniz de uygulatamazsınız” mesajı gönderiyor. Bu şekilde CHP olası bir kayyum kararının iktidar açısından siyasi ve toplumsal maliyetini artırmaya çalışıyor. Çünkü böyle bir karar kaçınılmaz olarak şu anda oldukça kırılgan durumda olan ekonomiyi de oldukça negatif etkileyecektir.
Tüm bunlara rağmen ben bir kayyum kararının çıkma ihtimalini maalesef hâlâ düşük görmüyorum.
Kararın çıkması hukuken elbette çok zorlaştı ama siyaseten maalesef halen mümkün. Zaten mahkemede kurultayın iptal edilecek olmasını engelleyecek olan bu Pazarki olağanüstü kurultayın yapılmasını Ankara İl Seçim Kurulu reddetse de karar YSK’ya taşındı ve YSK bugün (Cuma) öğlen duruma dair son kararını verecek. Eğer YSK hukuksuz bir karara imza atarak CHP’nin olağanüstü kurultayının toplanmasını engellerse, bu Ekim ayında görülecek “mutlak butlan” kararını da kaçınılmaz olarak etkileyecektir.
Saraye rejiminin “mutlak butlan” kararının çıkmasını uzatarak CHP’yi sürekli yıpratma, seçime az bir zaman kala da kararı çıkartarak CHP’yi bir kaos içerisine sürükleme ve seçimlere bu şekilde gitme stratejisi izliyor olması bana oldukça ihtimal dahilinde geliyor. Hem bu süre zarfında ekonomideki şok etkisini geçiştirecek merkez bankası rezerv birikimini de sağlayabilir.
O yüzden bence temkinli olmakta fayda var. 19 Mart’ta Türkiye’de çok tehlikeli bir kapı ardına kadar açıldı. Artık “hayır onu yapamazlar” diyemiyoruz. Maalesef ki iktidarda biraz daha tutunabilmek için her şeyi yapmayı göze almış bir yapı var. O yüzden her ihtimale karşı hazırlıklı olmak gerekiyor.