ABD’nin toplam kamu borcu 37 trilyon doları aştı. Bu sadece rakam değil, bir uygarlığın ömrünü tüketen, onun damarlarındaki son ekonomik kan akışının hızla pıhtılaştığını gösteren bir veri.

Hodgston’ın üç ciltlik müthiş eseri İslam’ın Serüveni, aslında ticaret ve onun sebep olduğu müthiş gelişmenin ortasına bir düzenleyici medeniyet olarak gelen İslam’ın düşünsel devrimini devam ettirmeyi sağlayıp Sanayi Devrimini gerçekleştiren kutup olmayı başarması durumunda bambaşka bir dünyanın var olacağını anlatıyor.

Bugün de dünya aynı noktada. Yine bir büyük sıçramanın eşiğinde. Üstelik Sanayi Devrimi’nden çok daha büyük bir sıçrama. Tüm insanlık tarihini kökünden değiştirecek cinsten…

Tam bu dönemde ne yazık ki içerde ve dışarda yaşadığımız gerginliklerden ötürü yeterince odaklanamıyoruz. Üstelik ekonominin halide hiç açıcı değil. Kimsenin projeksiyonuna da inanmıyorum. Çünkü bunca yıldır her türlü veri üzerinden piyasaları okumaya çalışan bir aşırı meraklı olarak bunca tecrübeden sonra benim için enflasyonun geleceği ile ilgili tek bir gösterge yeterli. Tahvil Faiz Oranları…

2 yıllık 40.75, 5 yıllık 36.17 ve 10 yıllık 31.91 olarak karşımızda. Dünyanın hiç bir ekonomisi bugun böyle borçlanırken kısa vadede asla enflasyonu tek haneye indiremez. Örneği yoktur.

Böyle bir şartlar manzumesinde de o büyük sıçrama sonunda kazananlar listesine ismimizi yazdırmamız imkansız.

Her ne kadar bizim için can sıkıcı şeyler söylüyor olsam da bizden çok daha büyük dertleri olanlar var bu tahvil meselesiyle ilgili.

Büyük sıçrama esnasında liderliğini ve dolayısıyla siyasal anlamda her şeyini kaybetmeyle sınancak olan ABD büyük dertliler listesinin başında…

Evet, tarih her zaman büyük imparatorlukların sonunu borçla yazmıştır. Altınla hükmeden Roma, gümüşle yaşayan İspanya, kağıtla dünyayı yöneten Britanya…

Şimdi sahnede bir başka oyuncu var: Dolar’la dünyayı kuran Amerika.

Kurduğu ve zorla kabul ettirdiği finansal ve ekonomik sistem artık kendi sahibini boğmaya başkadı. Çünkü sistemin temeli güvene değil, hayallerle harmanlanmış bir sonsuz borçlanma sarmalına dayanıyor.

ABD’nin toplam kamu borcu 37 trilyon doları aştı. Bu sadece rakam değil, bir uygarlığın ömrünü tüketen, onun damarlarındaki son ekonomik kan akışının hızla pıhtılaştığını gösteren bir veri. Şimdi ABD yönetimi, Trump’ın başını çektiği bir ekiple bu borcun içinden sıyrılmak için sinsi ama klasik bir oyun planını devreye sokmak istiyor. Tahmin edeceğiniz üzere oyunun adı “devalüasyon.”

Önce şunu söyleyelim, ABD’de federal hükümetin sadece faiz ödemeleri, 2024 yılı sonunda 1,1 trilyon doları geçti. Bu, ülkenin savunma bütçesiyle neredeyse aynı. ABD artık borcun ana parasını değil, sadece faizini çevirmekte zorlanıyor. Hatta daha da ötesi bu faiz ödemeleri vergi gelirlerinin %15’inden fazlasını yemeye başladı. Bu tablo, hiçbir gücün sürdüremeyeceği bir mali yük demektir.

Dot.com Krizi ve 11 Eylül’den sonra, her tıkandığında Irak Savaşı’nda, 2008 Krizi’nde ve devamındaki süreçte, son olarak da Pandemi’de Amerika tıkanınca her defasında para hacmini trilyonlarca dolar artırıp tüm dünyaya enflasyon ihraç etti. Bu konuda o kadar aşırya kaçtılar ki dolar sisteminden kurtulmak için tüm dünya Mortgage Krizi’nden beri alternatif bir yol arama derdine düştü.

Yine de ABD şansını deneyecek. Belki intihardan önce son bir tatili olarak belki de kurulu düzene yönelik “hala düzeltilebilir” umutlarını mahvetme uğruna kendi talihlerini değiştiren bir deneme olarak tarihe geçecek tartışmalı bir dönem olacak.

Evet, Donald Trump’ın kafasında net bir model var. Bu modelin temeli 1970’lere dayanıyor. Nixon’ın altın standardını terk edip doların karşılıksız kalmasına izin verdiği ve ardından ABD’nin yüksek enflasyonla borcunu içten erittiği döneme…

Başta Bessent olmak üzere Trump’ın kurmayları bu tecrübenin sürecini çok iyi biliyorlar.

Dayattığı faiz indirimi isteğinin temelinde işte bu tecrübe var. Devletin kendi borcunu içten eritme enstrümanını kullanmak istiyor.

Nominal olarak borç aynı kalırken, doların iç değeri düşürülecek. Yani Trump, ABD halkına “bolluk” getirirken, aynı anda Çin’e, Japonya’ya, Körfez ülkelerine ve Avrupa Merkez Bankası’na” değer kaybetmiş borç kağıtları” satacak. Yani adı koyulmamış bir küresel borç soygunu yaşanacak.

Plan bu olunca önündeki büyük engelden yani Powell’dan bir an önce kurtulmak istiyor. Yönetimindeki FED hormonlu büyüme ve istihdam verileriyle Trump’a yine büyük bir kazık daha atmış oldu.

Zaman çok değerli. Çünkü Çin ABD’nin ensesinde. Her ne kadar orda da bir sürü sıkıntı olsa da ve Halen daha yıllık 1 trilyon dolarlık askeri harcamasıyla ABD (ilk 10 rakibinin tamamının toplam harcaması bu rakamdan düşük) dünyanın en güçlü ordusuna sahip olsa da DOLAR tek başına ABD’yi yıkabilecek cinsten bir düşmana dünüşebileceğinden çok tedirginler.

Üstelik ABD için havanın ciddi derecede kararma ihtimali olan bu zaman aralığında Çin ve ortak hareket ettiği devletler askeri ve siyasi inisiyatifler alarak asrın finansal devrimini başlatabilirler.

Hasılı baskı her geçen gün artıyor. ABD’nin 2025 mali yılının dokuzuncu ayı olan haziran itibarıyla toplam bütçe açığı geçen yılın aynı dönemine kıyasla %5 artarak 1 trilyon 337 milyar dolara ulaştı.

Hazine, sürekli yeni tahvil ihraç ediyor. Borçlanma hiç durmuyor. Hatta öyle ki borçlanma ve borçlanmayla elde edilecek paraların nerede kullanılacağı hususlarında çıkan tartışma sonrası Trump ile Musk birbirine girdi.

Tüm bunlar olurken ABD’deki bugünkü faiz oranları Amerikan orta sınıfı için borçlanmayı neredeyse imkansız hale getiriyor. Otomobil kredileri, öğrenci kredileri, tüketici kredileri… Hepsi tıkanmış durumda. İçeride toplumsal memnuniyetsizlik artırıyor.

Trump, işte bu öfkeyi arkasına alıp faiz lobisine savaş açmak gibi popülist bir çizgiyle seçimi kazanmaya çalışıyor. Çünkü onun için mesele sadece borcu eritmek değil, “içeride para dağıtıp dışarıya fatura çıkarmak.”

Başarabilir ama hikayenin sonu doların üzerinde ciddi bir yara açar. Kısa sürede yaradaki enfeksiyon önü alınamaz hale gelebilir.

Eğer borçla kurduğun bir düzeni, borcun değerini düşürerek ayakta tutmaya çalışıyorsan; aslında düzen bitmiştir. Kalan sadece enkazı en az zararla kaldırma planıdır.

Bu yüzden Trump’ın stratejisi bir çareden ziyade kopuş planına benziyor. Uzun vadede ABD’ye de büyük zarar verecek gibi.

Sıçrama sürecinde dünyanın lideri pozisyonundaki ülkenin böyle bir duruma düşmesi kolay kabul edilmez. Muhakkak sonuçları olur. Olasılıklar açısından ulaşılması zor olsa da en tesirli sonuç da rezerv para tartışmalarının ve dolayısıyla uluslararası ödeme sistemlerinin tekelden çıkartılması tartışmalarının eyleme dökülerek sonuç üretmesi yani bir finansal devrim yaşanması olur.

Üstelik bu büyük sıçrama döneminin hızlanmasına ve tesirinin güçlenmesine pozitif katlıda bulunur.

Artık her ülke ve yatırımcı, temel dinamiklerini tanıtmaya gayret ettiğim bu yeni dünyaya nasıl hazırlanacağını düşünmelidir.

Böyle bir karmaşa esnasında hangi varlıklara sahip olmak, hangileri hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak faydalı diye düşünüp finansal okuryazarlığımızı artırmamız lazım.

İster istemez bu süreç esnasında gerçekleşecek devrimlere vizyon ve bilgi açısındandır en üst uyumu sağlayanlar kartların baştan dağıtıldığı böyle bir eksepsiyonel fırsatı en verimli şekilde değerlendirenler olacak.

Bu nedenle artık berberi, hisseci kuzeni, instagram storylerinin tavsiye ve fallarını bırakıp şirketlerin bir ülkenin üretimi ve refahı açısından en önemli aktör olduklarını, evin, mahallenin, şehrin ve ülkenin de amacı kar yerine verimlilik ve huzur olarak değiştirilmiş şekilde oluşturulmuş bir şirket gibi yönetilmesi gerektiğini ama aile şirketi gibi değil en üst düzey evrensel kurumsallık kurallarıyla yönetilmesi gerektiğini anlayıp emek vererek ve liyakat sahibi olarak yatırım yapmalıyız.

İyi bir yatırımcının ister bireysel çalışsın ister başkasının namına siyaset, uluslararası ilişkiler, hukuk, kamu yönetimi, tarih gibi bilimler başta olmak üzere çok sayıda sosyal bilimden beslenmeye ihtiyacı vardır.

Sıçrama sürecine ekonomik ve siyasal açıdan zorlu şartlar altındayken giriyor olabiliriz. Fakat bu ne vazifen kaçmamıza ne de geriden başladık lakırdısıyla uzun yıllar kaybetmemize sebep olabilir.

Bu sürece en iyi uyum sağlama yöntemi verimlilik artırma. Harcama yaparken, yatırım yaparken, eğlenirken, dinlenirken, okurken, çalışırken…. Her yerde verimlilik.

Ama makineleşerek değil; severek ve bunu sadece ailemiz, akrabalarımız, milletimiz için değil tüm insanlığa faydalı olma ülküsüyle yaparak…

Bunu sürekli halde devam ettiren, gelir grubu ne olursa olsun yeterli sayıda bir insan topluluğunun oluşması halinde ülkenin ekonomisinin yönünü ve tarihi çok kısa bir sürede değişir. Buda doğal olarak o ülkenin tüm kaderini değiştirebilir.

10 sene içerisinde Y ve Z kuşaklarının ittifakından bu düşüncelerimle kesişen bir düşünce hareketi çıkmasını ve her alanda Türkiye’nin önünü açacak hamleler gerçekleştirmesini, sıklaşacağına inandığımdan beklediğim sonraki büyük sıçramalara ülkeyi hazır etmelerini ümit ediyorum.