Siyasetin yorduğu, soykırımın sürdüğü, haksızlığın / hukuksuzluğun orta yerde durduğu bir dünyada;
Esrarengiz gece…
Karanlık dip…
Üstü darağacı, ortası ip…
Sallanan sallanana
Gerçek…
Hayal…
Ya da muhayyel: Gayya…
Gayya kuyusunda güneşi gördüm
Karanlık ırzına geçmek üzreydi
Rüya sanıp bunu hayıra yordum
Güneş karanlığı içmek üzreydi
***
İnsanların cayır cayır yakıldığı, binaların gümbür gümbür yıkıldığı, gökte uçan kuşların sapır sapır döküldüğü bir dünyada;
Esrarengiz ölüm…
Bin bir zulüm
Çekilen çile…
Kurulan hile…
Sapsız çöp…
Kırılan kırılana
Hayat…
Ya da ötesi: Âb…
Âbı hayat denen sıvıyı gördüm
Ölüm, suyu benden almak üzreydi
Pınar sanıp koştum kendimi yordum
Hayat, su olmazsa ölmek üzreydi
***
Siyasetin sığlığında, soykırımın çığlığında, haksızlığın / hukuksuzluğun cirit attığı, sevgisiz / sevdasız, aşksız bir dünyadayız…
Dertler;
Bizim, sizin…
Benim, senin…
Mevzu: Derin…
Derince kazılan kuyudur gördüm
Kuyu, soğuk suya batmak üzreydi
Musalla deminin suyudur yordum
Su, beni kuyuya atmak üzreydi
***
‘Uykuda mısın sevgili yarim’ türküsüyle uyandım; esrarlı dünyaya ve yaşanası hayata…