Bütün bu olanları bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, ABD’nin orantısız güç kullanarak yerleşik uluslararası hukuk teamüllerini yok saydığını söyleyebiliriz.
ABD ile Venezuela arasında süregelen Karayip krizi, Eylül ayından itibaren daha komplike bir seviyeye ulaştı. ABD’nin tekne vurma hamleleri ile başlayan süreçte 14 kişi hayatını kaybetti. Bu saldırılar, yaklaşık on gün arayla iki kez gerçekleşti, ardından da CIA’ye; Venezuela’ya yönelik bağlamı geniş operasyonlar yapabilme yetkisi tanındı. Bu hamleler arasındaki sürelerin bu kadar kısa olması bize belli bir plan dahilinde hareket edildiğini ve ayrıyeten ilerleyen sürecin de planlandığını gösteriyor.
Beyaz Saray genel olarak Venezuela destekli kartellerin ülke içine yüklü miktarda uyuşturucu soktuğunu ve bunu da tekneler aracılığıyla yaptıklarını ifade ediyor. Güvenlik politikalarını ihlal eden bu fiillere ekseriyetle son vermelerini istiyor. Ve bunlar olurken de Trump bildiğiniz üzere bu tekne vurma görüntülerini sosyal medyadan paylaşmıştı…
Bu teknelerin batırıldığı anlara dair görüntülerin sosyal medyada yayılması üzerine harekete geçen insan hakları izleme örgütü, iki saldırıya dair açıklama yaptı. Bu açıklamada saldırı anlar4ına dair görüntülerin incelendiğini ve hukuki bağlamda tutarsızlıklar olduğunun ifade etti. Hakikatle, ABD ordusunun güç kullandığı alenen görülmekle birlikte, kullanılan bu güç orantısız bir biçimde yok etme saikindedir. Yerleşik insan hakları hukukuna göre askeri personel de dahil olmak üzere kolluk kuvveti, yaralanmaları en aza indirgeyecek şekilde insan hayatını korumalıdır. Orantısız derecede ölüme yol açabilecek güç en son çare olarak kullanılmalıdır.
Uluslararası insan hukuk hükümleri silahlı çatışmalarda uygulanır. Karayiplerdeki kriz görünürde ABD ve Venezuela arasındaymış gibi görünse de ABD’nin savunmasından anlayacağımız üzere taraflar: ABD ve Venezuela çıkışlı uyuşturucu kartelleri. Fakat yine de ABD’nin öldürücü derecede sistematik güç kullanabilmesi için ‘silahlı bir çatışma ‘içerisinde olması gerekiyor. Fakat İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yayınladığı saldırı anına dair düşük çözünürlüklü videoların incelendiği raporda teknelerde ABD’ye karşı herhangi bir hareketlilik olmadığı belirtiliyor.
Bütün bu olanları bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, ABD’nin orantısız güç kullanarak yerleşik uluslararası hukuk teamüllerini yok saydığını söyleyebiliriz. Geçen yazımda ifade etmiştim ki Maduro’dan kurutuluş yolu belki ABD’nin hukuka dayanan müdahaleleri olacaktı. Ama ABD’nin hukuki çerçeveyi aştığını görüyoruz.
Tüm bu gelişmeler ışığında, Venezuela halkının içinde bulunduğu durum ve sokaklara yansıyan tepkiler, bölgedeki krizi daha iyi yorumlamamızı sağlıyor. Geçtiğimiz haftalarda düzenlenen Marcha por la Soberanía protestoları halkın iç politikada ve dış politikada öfkeli olduğunu gösteriyor. Maduro’ya yönelik uzun süreden beri biriken güvensizlik, bu yürüyüşle birlikte sokağa, akademiye, fabrikalara kadar taştı. Bu çift yönlü öfke hem ABD’ye hem de halkı bu durumla muhatap eden Maduro’ya…
Bu iki yönlü tepki, uluslararası kamuoyunda oluşan “ABD haklı olabilir” algısını büyük ölçüde zayıflattı. Çünkü halkın sokakta verdiği mesaj meşruiyet arayışından ibaret. Bu da ABD’nin operasyonlarını haklı göstermek için kullandığı söylemsel zemini de ciddi biçimde sarsıyor.